Anayasa Mahkemesi, AKP’nin kapatılması davasında karar oturumlarına pazartesi günü başlayacak.
Türkiye’nin siyasi partiler mezarlığına dönüşmemesi, bu devirde parti kapatmanın idam cezasıyla eşanlamlı olduğu, şiddeti teşvik etmedikçe, rejim için ciddi tehlike oluşturmadıkça söylemlerin ifade özgürlüğü sayılması gerektiği gibi gerekçeler sık sık tekrarlanıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin çok sayıda parti kapattığı bir gerçek. Bir diğer gerçek de tabela partileri bir yana bırakılırsa, kapatılan partilerin iki akımı temsil ettiği söylenebilir: Dini sembol ve değerleri ön planda tutarak siyaset yapan partiler ile etnik ayrılıkçılığa dayalı partiler.
AKP birinci akıma, DTP de ikinci akıma yakın duran partiler olarak haklarında kapatma davası açılan iki parti...
AKP dahil aynı gelenekten gelen partilerin kapatma davasıyla karşılaşmalarının temel nedeni, laiklik ilkesi ve uygulamasıyla sorunlu olmaları. İktidara geldiklerinde de uygun buldukları zamanlama içinde laiklik ilkesiyle çatışma yaratacak düzenlemelere yönelmeleri, en azından bu yönde girişimde bulunmaları...
Siyasetin eli
Türkiye’de parti kapatma devri, şiddet ve şiddete teşvik dışında artık kapanmalı dileğiyle birlikte, tüm siyasi partilerin dinden elini çekmeleri ve laikliği benimseyip içselleştirmeleri de eşzamanlı olarak istenmeli.
Laikliğin, demokratik rejime karakterini veren temel ilke olduğu, dini ve dince kutsal değerleri istismar ederek siyaset yapma devrinin de kapanması gerektiği unutulmamalı...
Siyasi partiler dini, dince kutsal sayılan değerleri, siyasi alana taşıyarak oy avcılığı yaptıkları sürece, rejimin laiklik ilkesiyle çatışacaklardır.
Yargının, kapatılan partinin yerine yenisi kuruluyor, çözüm olmuyor gerekçesiyle, laik sistemi hukuki yoldan korumaktan vazgeçeceğini düşünmek yanlış olur.
Anayasa Mahkemesi kapatmazsa AKP’nin; kapatırsa, yerine kurulacak partinin bu gerçeği görmesi; laik rejimle çatışmaya girmemesi, din üzerinden siyaset yapmaya yönelmemesi gerekir. Bu AKP veya yeni parti için bir sorumluluktur.
Laikliğin işlevi
Anayasa Mahkemesi, daha önce verdiği kapatma kararlarında laikliğin işlevini şöyle tanımlamıştı:
“Laiklik, ulusal egemenliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve bilime dayanan siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisidir. Bireye kişilik ve özgür düşünce olanaklarını veren, bu yolla siyaset-din ve inanç ayırımını gerekli kılarak din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan ilkedir.
Dinsel düşünce ve değerlendirmelerin geçerli olduğu dine dayalı toplumlarda, siyasal örgütlenmeler ve düzenlemeler dinsel niteliklidir. Laik düzende ise din siyasallaşmadan kurtarılır; yönetim aracı olmaktan çıkarılır, gerçek ve saygı yerinde tutularak, kişilerin vicdanına bırakılır.
Dünya işlerinin laik hukukla, din işlerinin de kendi kurallarıyla yürütülmesi çağdaş demokrasilerin dayandığı temellerden biridir. Kamusal düzenlemelerin din kurallarına göre yapılması düşünülemez. Düzenlemelerin kaynağı dini kurallar olamaz.”
Demokratik laik rejimin korunması için siyasetin bu çerçeve içinde kalması gerekir.