Hikmet BİLA
KIRK yıl önce Avrupa'nın kapısını çalan Türkiye, hala dış kapıda bekliyor. 1964'te Ortaklık Anlaşması'nı imzaladı. 1987'de tam üyelik için başvurdu. 1997'de durum ortada. Bugün Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne 12'nci aday ülke olabilmesi bile kuşkulu.
Buna karşılık, daha düne kadar komünist sistemin kapalı kutuları olan Orta Avrupa ülkelerine AB kapıları ardına kadar açılmak üzere. Neden?
Nedenlerin bir kısmını Avrupa'nın tutumunda aramak mümkün. Bir kısmını ise, Türkiye ile Orta Avrupa ülkelerini karşılaştırarak belirlemek gerekiyor. İşte bu görevi yazarımız
Şahin Alpay yerine getirdi. Tam üyelik hazırlıkları yapan Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ne giden
Alpay, bu ülkelerin artılarını eksilerini ortaya çıkardı. Üç ülkenin ekonomilerini, sosyal ve politik yapılarını yerinde inceledi. Her kesimden insanlarla konuştu. Rakamları konuşturdu. Ve bugün
"Entellektüel Bakış" sayfamızda okumaya başladığınız yazı dizisini hazırladı. Bu inceleme, Türkiye'nin adeta kilitlendiği
"Avrupa Davası"na yeni ufuklar açıyor.
Girit zirvesi bugün. Türk ve Yunan Başbakanları bir araya gelecekler. Ne konuşacaklar? Ege'de her an sıcak bir çatışma bekleyen iki Başbakan, hangi sihirli formülle ortamı yatıştıracaklar?
"Çatışma" yöntemini isteyen sadece Yunanistan olsaydı, sorun belki daha kolay çözülürdü. Ancak, Yunan tezinin arkasında Avrupa, özellikle Almanya durduğu sürece adil bir çözüme ulaşmak zor. Son günlerdeki gelişmeler, Avrupa'nın Türkiye'ye bakışını, ne yazık ki, geleneksel değerlere göre biçimlendirdiğini gösteriyor. Anlaşılan o ki,
"Türkleri Avrupa'dan atmak" düşüncesi, 600 yıl önceki Niğbolu Savaşı'ndan bu yana değişmemiş. Avrupa uygarlığı adına hazin bir durum.
Gergin ortamda yapılan Girit zirvesini güçlü bir ekiple izliyoruz.
Yalçın Doğan, Barçın Yinanç, Taki Berberakis ve
Ateş Tümer, Girit'te olup bitenleri, perde arkalarıyla sizlere aktaracaklar.
Bugün Susurluk kazasının birinci yıldönümü. Çok şey söylendi, çok şey yazıldı, eylemler yapıldı, mitingler düzenlendi, komisyonlar kuruldu, ifadeler alındı, ancak sonuç yok. Türkiye'nin son 20 yıllık tarihini aydınlatacak karanlık olaylar aydınlatılamadı. Olayın adı konamadı. Suçluları, sorumluları ortaya çıkarılamadı. Ama alınan mesafe az değil. Bir,
"Susurluk" sözcüğüyle özdeşleşen bir karanlık perdenin varlığı ortaya çıkarıldı. İki, toplumun eski
"suspusurluk" toplum olmadığı anlaşıldı. Karanlık güçlerin işi bundan sonra daha zor.
İyi haftalar dileğiyle.
Yazara EmailH.Bila@milliyet.com.tr