Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmada, Atatürk’ün “Türk milleti” tanımını anımsatması çeşitli yorumlara yol açtı.
Bazı basın organları Org. Başbuğ’un “Türk milleti” yerine “Türkiye halkı” sözleriyle açılım yaptığını, “Türk” yerine “Türkiyelilik” ifadesini tercih ederek yeni bir tanım getirdiğini belirttiler. PKK-DTP çizgisinin tezleri açısından yeni bir kabul gibi sunanlar oldu.
Oysa Org. Başbuğ’un konuşması dikkatle okunursa, durumun böyle olmadığı, yapılan çıkarmaların erken veya kasıtlı olduğu anlaşılır.

Subjektif millet tanımı
Org. Başbuğ’un dikkate getirdiği, Atatürk’ün Türk milleti tanımı şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”
Başbuğ, bu tanımı okuduktan sonra konuşma metninde olmayan bir vurgu yaptı. Dedi ki, “Bu cümlede Türkiye halkı ifadesini çıkarıp Türk halkı derseniz, o etnik bir tanım olur.”
Buradan hareket ederek, Org. Başbuğ’un, “Türk milleti” yerine “Türkiye halkı” dediği sonucunu çıkarırsanız bu yanılgı olur.
Atatürk’ün bu tanımı ve Başbuğ’un yaptığı açıklama gayet açıktır. Buna göre, Türk milleti tanımı, soya, kana dayanan bir tanım değildir. Hangi etnik kökenden olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan Türkiye halkı, Türk milletidir, anlamındadır. O halde etnik kökeniniz Türk, Kürt, Laz, Arap, Çerkez ne olursa olsun, bu cumhuriyet hepsi tarafından kurulmuştur ve bunlar hep birlikte “Türk milleti”ni oluştururlar. Türk milleti tanımı etnik kökene dayanmaz.
Atatürk’ün Başbuğ tarafından gündeme getirilen tanımı, “subjektif millet tanımı”dır. Ernest Renan’ın ilk kez ifade ettiği bu tanıma göre, millet; ırk, soy, kan bağıyla değil, subjektif bağlarla birbirine bağlanmış insanların oluşturduğu bir topluluktur. Renan bu bağların, manevi nitelikte olduğunu, belli bir coğrafyada ortak mazi, hatıra, ortak idealler, ülkü birliği gibi değerlerden oluştuğunu ifade eder. Atatürk’ün esas aldığı millet tanımı bu yaklaşıma yakındır. Atatürk de millet tanımını şöyle yapmıştır:
“Bir harstan (kültürden) olan insanlardan mürekkep cemiyete millet denir.” Bu tanımı da şöyle açmıştır: “Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan, sahip olunan ortak mirasın muhafazasına devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden meydana gelen cemiyet.” (Prof. Dr. Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku-anayasa.gen.tr)

Başbuğ’un Kürtlere yaklaşımı
Org. Başbuğ’un konuşmasında anımsattığı Atatürk’ün “Türk milleti” tanımının dayandığı anlayış özetle budur.
Bu bağlamda Başbuğ’un yaptığı açıklama farklı değildir. Verdiği mesaj, “Türk milleti”nin bir üst kimliği ifade ettiği, etnik farklılıkların bu üst kimlik altında bir zenginlik olarak görüldüğüdür. Kürtlerin, soyu, kanı esas almayan “Türk milleti”ni oluşturan bir unsur olduğudur. Zazaları da Kürtlerden ayrı olarak ifade etmesi de bu bağlamdadır. Modern ulus devletin, bireysel, kültürel özgürlükleri genişlettiğine vurgu yapmıştır.
Başbuğ, TSK’nın anlayışını şöyle özetlemiştir:
“Çağdaş demokratik toplumlarda, üst/ortak kimlik dışında, kültürel ikinci kimlik özelliklerinin de dile getirilmesi ve yaşanması mümkündür. Önemli kültürel ikincil kimliklerin, bizi bir arada tutan üst/ortak kimliğin önüne geçerek onu parçalayan egemen kimlik haline dönüştürülmemesidir.”

DTP’nin Kürt sorunu algısı
Sonuç olarak Org. Başbuğ, Kürt kimliğinin kültürel ikincil bir kimlik olduğunu söylemiştir. Ve bu kimliğin üst/ortak kimlik olan “Türk milleti” kimliğinin önüne geçmemesi ve onu parçalamaması gerektiğini savunmuştur. Bu bağlamda TSK’nın ulus devlet ve üniter devlet konusunda taraf olduğunu ve taraf olmaya devam edeceğini vurgulamıştır.
Bu halde, PKK-DTP çizgisinin “Kürt kimliği” teziyle bir örtüşme yoktur. Bu çizginin tezi “Kürt kimliği”nin bir üst kimlik ve “Kürtlerin ayrı bir millet” olduğunun kabul edilmesidir. Bu amaçla anayasal güvence talep etmişlerdir. Org. Başbuğ ise böyle bir anayasal güvencenin kabul edilemeyeceğini vurgulamış ve karşı tutum almıştır.
Başbuğ’un konuşmasına yansıyan, TSK’nın kimlik ve millet anlayışının özü budur.