Yön Bu tartışma, "merkezi otorite" tartışmasıdır. Baydemir'in çıkışı, belediyecilik adı altında Güneydoğu'da, "ikinci bir merkezi otorite"nin varlığını hissettirme çıkışıdır.Baydemir'in "hodri meydan" resti de bunu gösteriyor.Sorun, merkezi hükümetin belediyelere kaynak aktarmada ayrımcı davrandığını kanıtlamaktan çok Diyarbakır'ın, Ankara karşısında, "düşürülmemiş kale" olduğu mesajını vermektir.Baydemir'in sözlerine bakalım:"Diyarbakır'a karşı açıkça savaş ilan ediyorlarsa, hodri meydan diyorum... Diyarbakır bir kaledir. Düşürmek istiyorlarsa buyursun gelsinler. Bu kale düşmeyecektir. Niceleri gelip düşürmek istedi. Ancak bu kale dimdik ayaktadır." Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir arasındaki tartışma, "belediye tartışması" gibi görünse de gerçek öyle değil. Osman Baydemir'in, kullandığı üslup kadar, Başbakan'ı muhatap alarak konuşması da, "belediye"nin ötesinde bir sözcülük, bir liderlik iddiasıdır.Açıkça söylemek gerekir ki, Güneydoğu'nun TBMM'deki temsili de yerel yönetimlerdeki temsili de, "ikinci bir ulusal temsil" niteliğine büründürülmüş durumdadır.Bu tür temsil PKK tezleriyle uyumludur. Özü de, "Kürt ulusu"nun, "Kürt halkı"nın temsili iddiasını içerir.Bu iddianın siyasal anlamı, "iki ulus, iki temsil, iki otorite"dir.Başbakan Erdoğan ile DTP Grup Başkanı Ahmet Türk arasındaki tartışma da bu yönde bir başka işarettir.Erdoğan, DTP'lilere, "Bu çatı altındaysanız, PKK'ya terör örgütü diyeceksiniz" çağrısı yaptı.Türk'ün yanıtı ise, "Birileri istiyor diye PKK'ya terör örgütü diyemeyiz" biçiminde oldu.Aslında yeterince açık bir yanıt.DTP'nin TBMM'deki varlığı ile PKK arasında ideolojik bir bağlantı olmadığını iddia etmek gerçeği yok saymak olur.PKK tezlerinin, legal siyasi alanda savunucusu DTP'dir. Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan ve PKK'nın silahlı kanadının da Kandil Dağı'ndan yapacağı yönlendirme ve çizecekleri çerçeve DTP'nin, "siyaset alanı ve bu alandaki duruşu"nu belirlemede etkili olacaktır. Erdoğan ve Türk Sorunu bütün çıplaklığıyla görmek, siyasi liderlerin görevi ve sorumluluğudur. Erdoğan'ın AB ile müzakerelerin açılması sürecinde, "Kürt sorunu"yla ilgili olarak yaptığı "açılım"a aldığı yanıt, sorunun gerçek boyutlarını göstermiştir.PKK ve siyasi alanda aynı tezleri savunan parti ve örgütlerin aldığı desteğin, belediye hizmetleriyle fazla bir ilgisi yoktur. "Türk uluslaşma süreci"ne karşı geliştirilen, "Kürt uluslaşma projesi"nin yaratmaya çalıştığı, "ayrı ulus bilinci"yle ilgisi vardır.DTP'nin AKP'ye karşı söylemini sertleştirmesi, bölgede siyasi bağ kurabilmesinden kaynaklanıyor. 22 Temmuz seçim sonuçları bölgede DTP dışında AKP'nin de siyasi varlık gösterebildiğini ortaya koydu. Ancak AKP'nin bu bağının nasıl kurulduğu, sosyolojik, ekonomik ve siyasi niteliği, ne kadar kalıcı olabileceği, sınır aşan aşiret bağları da önemlidir.Bugünkü tablo gösteriyor ki, Türkiye önümüzdeki dönemde de, "üniter yapı ve ulus birliği" konusunda sıkıntılı bir süreç yaşamaya devam edecektir. fbila@milliyet.com.tr Erdoğan'ın yaşadığı deneyim