Kamuoyunun beklediği gibi dünkü Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sakin ve yumuşak bir havada gerçekleştirildi. Dünkü MGK'da, Cumhurbaşkanı Sezer'le, başbakan Ecevit arasında bir hafta önce yaşanan gerginliğin izi bile yok.
Bu hava gösteriyor ki, Başbakan Bülent Ecevit'in attığı adım ve başlattığı sohbetle devletin zirvesindeki buzlar erimiş durumda. Ecevit ve Sezer, kendilerinden beklenen sağduyulu tutumu dün sergilemiş oldular. Bu devlet işleri açısından da ekonomi ve kamuoyu açısından da devlet adamlığı sorumluluğunun kaçınılmaz gereğiydi.
MGK'nın dünkü toplantısındaki bu olumlu havayı bir hafta önceyle kıyaslayınca nasıl değerlendirmek gerekir, sorusuna toplantıya katılanlardan biri şu yanıtı verdi:
"l9 Şubat'ta yapılan toplantıyı aradan çıkarıp kenara koyarsanız ve ondan önceki MGK ile dünkünü birbirine bağlarsanız sorunsuz bir zincir kurmuş olursunuz. Belki 19 Şubat'ta yaşanan gerginlik bundan sonrası için çok daha yakın bir çalışma ortamı oluşmasına vesile olur."
Bu düşünceden hareketle MGK düzeyinde ortaya çıkan beklentiyi şöyle özetlemek mümkün:
"19 Şubat yaşanmasa elbette daha iyi olurdu. Ancak yaşandı ve geride kaldı. Dünkü toplantı devletin zirvesinde bir sorun bırakmadı. Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit'in birbirine yakın özellikleri dikkate alınırsa daha yakın çalışmaları çok yararlı sonuçlar doğurabilir. Bunun için yapılması gereken öncelikle Sezer ve Ecevit'in doğrudan temas kurmaları ve ikili çalışmalarında her konuyu enine boyuna ele almalarıdır. Kişiler üzerinden dolaylı veya medya aracılığıyla temas kurulması sorun çıkmasına zemin hazırlayan bir yöntemdir. Hem yolsuzlukla mücadelede hem ekonomiye dönük değerlendirmelerde doğrudan diyaloğun Türkiye'nin en önemli ihtiyacı olduğu söylenebilir."
Sezer'in, Cumhurbaşkanı'nın Anayasal konumunu yürütmenin içinde, onun bir kanadı olarak gördüğü açıklamalarından ve uygulamalarından anlaşılıyor. Çankaya'nın bu yaklaşımı Başbakan'la ve hükümetle daha yakın temas içinde çalışması gerektiği sonucunu doğuruyor.
MGK'nın dünkü toplantısında oluşan zemin de buna uygun görünüyor.
Yolsuzlukla mücadele konusunda Başbakan Ecevit'in yıllarca kamuoyunca tescil edilmiş ve hükümetin uygulamalarına yansımış duyarlılığını yok saymak mümkün değildir. 19 Şubat krizinden sonra kamuoyuna yansıtılmaya çalışılan havada bu gayret gözleniyor. Bu yapılırken de, Sezer'in yolsuzluklar konusundaki duyarlılığı ön plana çıkarılıyor.
"Kim daha duyarlı?" gibi anlamsız bir tartışmanın yarattığı kutuplaşma yerine aynı konuda aynı yöndeki duyarlılığın vurgulanması ve bundan aynı yönde yararlanılması daha uygun olmaz mı?