Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Yerel seçimden sonra en fazla tartışılan parti CHP oldu. Aldığı yüzde 18 oy solun hezimeti olarak değerlendirildi. Baykal'ın istifa etmesi gerektiği belirtildi. Kemal Derviş'in muhalefet hareketini su yüzüne çıkarması, istifa etmesi veya kurultay çağrısı yapması istendi.
Her seçim sonrasında olduğu gibi bu kez CHP içi çatışmaların öne çıkarılması, klasik olağanüstü kurultay toplama girişimlerinden söz ediliyor.
Elbette CHP'nin ve solun aldığı sonuç bir başarı değildir. Ancak şunu da kabul etmek gerekiyor ki, yerel seçimlerde CHP'nin AKP'den fazla oy alması veya oyunu ikiye katlaması da beklenmiyordu. Bekleyen varsa da gerçekçi bir yaklaşım içinde bulunmuyorlardı. AKP rüzgarının hakim olduğu bu dönemde CHP ve solun sorgulanması gereken yönü 28 Mart'ta aldığı sonuçtan çok, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde aldığı sonuçtur. CHP ve sol, asıl o seçimde kaybetmiş, ekonomik ve sosyal koşullar çok uygun olduğu halde, seçmenin tercihi CHP ve soldan yana değil, AKP'den yana olmuştur. Gerçek budur. 28 Mart'ta da bu tercih değişmemiştir. Zaten bu tercihi değiştirecek gelişmeler de yaşanmamıştır.
Bu bakımdan CHP ve solun eleştirilip, sorgulanmasına 3 Kasım 2002 seçimlerinden başlanmalıdır. Bu yapılırken de son zamanlarda basına ve köşe yazarlarına hakim olan kolaycı ve sığ yaklaşımlar terk edilmemelidir.
Bu köşelerde CHP'ye ve sola yöneltilen eleştirilerin esası, CHP'nin neden AKP gibi olmadığı esasına dayanmaktadır. Bu yaklaşım o kadar sığ ve kolaycı bir bakış açısıyla yansıtılmaktadır ki, sol adına bir anlam taşımamaktadır.
Örneğin, CHP'nin Cumhuriyet değerlerine sahip çıkması, laiklik ilkesini savunması "sol adına" eleştirilerin özü olmaktadır. Bunu yapmayan AKP'ye özenilerek, CHP'den de aynı tavır beklenmektedir.
Laikliği savunmamak, Cumhuriyet ruhunu terk etmek, üniter yapıdan yana olmamak, ekonomide, sosyal politikada tamamen piyasa kurallarını savunmak, türbanı desteklemek, kadınların örtünmesini teşvik etmek, Cumhuriyet değerleri yerine din değerleriyle politika yapmak, ulusalcılıktan uzak durmak...
Eleştiriler okununca ortaya böyle bir öneri paketi çıkıyor. CHP bunları yapmadığı için devletçi ve statükocu olmakla suçlanıyor ki, bunu anlamak mümkün değildir. CHP'den ve soldan beklenen "değişim" bu olamaz...
Bu CHP'yi sağdan eleştirmek ve daha da sağa çekilmesini istemektir. Oysa, bu alanda başta AKP olmak üzere birçok parti zaten var ve CHP ile diğer sol partilerin yeri orası değildir.
CHP soldan eleştirilmeli ve sağa değil daha çok sola çekilmelidir. Cumhuriyet değerlerini, laikliği, ulusal çıkarları savunması solculukla çelişmez, aksine örtüşür. Elbette bunları savunacaktır. Eksik olan sadece bu değerleri değil aynı zamanda sol bakış açısıyla yoksul kesimleri, işsizleri ciddi biçimde savunması, başta sendikalar olmak üzere örgütlü toplumla ilişkilerini geliştirmesi gerekir. Büyük kent varoşlarına yığılmış bu kitlelerin umudu sağcı ve din referanslı partiler değil sol partiler olmalıdır. Terslik ve başarısızlık buradadır. AKP bu kesimlerle sıcak ve sürekli temas kurabilmiş ve sol politika vaatleriyle destek bulabilmiştir. Solun geri alması veya en azından AKP'yle yarışması gereken alan budur. Kendini düzene, özellikle de çıkar düzenine uydurmak değil aksine bu düzeni yoksul kesimler lehine değiştirme iddiasında bulunmalı ve gereğini de yerine getirmesi beklenmelidir.
CHP'nin ve solun aldığı başarısız sonuçlara "sevindirik" bir iç dünyayla yüklenen "sol" yazarların ve medya yöneticilerinin, çok değil 3 Kasım 2003 seçimlerinin hemen öncesinde yürüttükleri saldırı kampanyası henüz belleklerde tazedir. Bu nedenle de AKP'ye gönülden vurgun halleri inandırıcı olamamaktadır.