Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       DYP Lideri Tansu Çiller hakkında ikinci kez Meclis soruşturması açılmasına karar verildi.
Çiller ve DYP karara itiraz ediyorlar.
İtirazlarının iki gerekçesi var:
1- Çiller geçen yıl aynı konuda açılan soruşturma sonucunda Meclis'te aklanmıştı, ikinci kez soruşturma açılması siyasidir.
2- Parmak hesabıyla siyasiler Yüce Divan'a gönderilirse, bu yarın sizin de başınıza gelebilir.
Bu saptamalar doğrudur :
1- Çiller hakkında ikinci kez Meclis soruşturması açılması kararı siyasidir. Tıpkı geçen yıl, soruşturma sonucunda Meclis Genel Kurulu'nun Çiller'i Yüce Divan'a göndermeye gerek olmadığı yolunda verdiği karar gibi.Meclis siyasi bir organdır.Bu nedenle kararları siyasidir. Bunda şaşılacak bir yön yoktur.
2- Bugün Çiller'in başına gelen yarın bir başka siyasinin de başına gelebilir. Anayasa'da ve Meclis İç Tüzüğü'nde belirlenen usule uygun olduğu sürece, mevcut sistemde Meclis siyasileri Yüce Divan'a gönderebilir.
Çiller'in saptamaları doğrudur ama, itirazı haksızdır:
Geçen yıl kendi lehine çıkan kararı "aklanma" diye yorumlayıp, yeniden soruşturma kararını "siyasi mahkumiyet" gibi yorumlaması çelişkidir. Geçen yıl alınan karar bir "aklama" kararı olmadığı gibi, yeni karar da bir "mahkumiyet" kararı değildir.
Meclis kararı siyasileri ne aklayabilir ne mahkum edebilir.
Aklanma ve mahkumiyet ancak mahkemelerde olur.
Meclis soruşturmaları sonucunda Genel Kurul'un verdiği karar, "yargılamaya gerek olup olmadığı"na ilişkin karardır ve bir yargı hükmü değildir. Karar veren organ da Meclis Genel Kurul'u olduğuna göre, hangi yönde karar verirse versin elbette bir siyasi niteliği olacaktır.
Dolayısıyla Tansu Hanım'ın Yüce Divan'a gönderilmemesi aklanması anlamına gelmeyeceği gibi, gönderilmesi de mahkum olacağı anlamına gelmez. Ancak, mutlaka aklanmak istiyorsa, bunu yapabileceği tek yer yargıdır.
İşin hukuki yönü böyle...
Siyasi yönüne gelince...
Tansu Hanım, "Saçımdan sürükleseler de siyasetten gitmeyeceğim" diyerek, bir "siyasi dava adamı" olduğu mesajı veriyor. Daha önce de, "yanımızda ipimizle geziyoruz" diyerek "bir yola baş koymuş siyasi" imajı çizmişti.
Tunsu Hanım, şimdi de, "dava"sını btv'de sürekli yayınlanan "savunma klibi"yle güdüyor...
Bunlar iyi hoş da, "dava"nın siyasi yönü pek anlaşılmıyor!
"Türk lirasından şaşmayın" deyip, "dolar" dan şaşmayan bir Başbakan...
"Kanla suladığımız bu vatanın bir tek çakıl taşını vermem" deyip, "ABD'de Amerikan taşından oteller yaptıran" bir Başbakan...
"Hakkari'de kamyondan atılan ekmeği kapmak için çamurlarda yuvarlanan köylü kadınları" btv'deki savunma kilibinde malzeme olarak kullanıp, "hak düzeni getireceğiz" deyip, "Antalya'da Hazine'den kiraladığımız kıyıda pansiyon işletiyoruz, ne var bunda" diye savunma yapan bir Başbakan...
"Amerika'daki malımı satıp Şehit Anaları Vakfı'na bağışlayacağım" deyip, "ABD'deki oteline bir de restaurant yaptıran" bir Başbakan...
"Güneydoğu'da memesinden başka çocuğuna verecek malvarlığı olmayan" kadınları bağrına basıp, yalayıp, yuttuktan sonra, "President ve Denge adlı yatlarımızı piyasa fiyatlarının altında aldığımız doğru değildir" diye savunma yapan bir Başbakan...
"Konut seferberliği başlatırıyoruz, haydi Türkiye" diye haykırdıktan sonra, kurduğu kooperatiften 35 villa edinen bir Başbakan...
Böyle bir Başbakan'ın "dava" sı olur mu ?
Olur da...
Bu çeşit başbakanların davası siyasi olmaz !




Yazara E-Posta: F.Bila@milliyet.com.tr