Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Türkiye, Yugoslavya'nın parçalanmasını desteklemekten kaçınan tutumuyla, ne kadar sorumlu bir politika yürüttüğünü göstermiştir. Bunu çok takdir ediyoruz."
Bu sözler, Miloşeviç'e ait...
23 Ocak 1992'de Ankara'ya, "Sırbistan Devlet Başkanı" sıfatıyla yaptığı bir günlük ziyaret sırasında, Esenboğa'ya ayak basar basmaz yaptığı açıklama.
Miloşeviç'i, Esenboğa'da karşılayan dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Sırp lideri, Başbakan Süleyman Demirel'e getirmişti.
Miloşeviç'le Ankara'nın kurduğu son üst düzey resmi temas, Başbakan Süleyman Demirel'in yaptığı görüşmeydi.
Ankara ile Belgrad arasındaki son zirve, Demirel - Miloşeviç görüşmesi oldu.
Bu görüşmede Ankara'nın Miloşeviç'e verdiği mesaj neydi?
Bu soruyu dün Demirel'e yönelttik...
Demirel, Ankara'nın Miloşeviç'i 1992 yılında uyardığını ve "kan akıtırsanız, bunun altından kalkamazsınız" mesajı verdiğini vurguladı.
Demirel, Miloşeviç'i şöyle anlattı:
"Bir gece yarısı çıkıp geldi. Bizim bir davetimiz yoktu. Gelmeyi o istedi. O zaman henüz Bosna - Hersek'te kan yoktu ama kokusu vardı.
Kendisine şunu söyledim:
- Yugoslavya'da yeni bir durum var. Ülkeniz içeriden çökmüş görünüyor. Olayı kana götürmeyin. Yapmanız gereken şey sorunu barışçı yollardan çözmektir. Eğer kan dökerseniz bunun sonu gelmez, altından kalkamazsınız.
Beni dinledi, cevabı şu oldu:
- Türkiye'nin dikkatli tutumundan memnunuz. Türkiye, Balkanlar'da önemli ülkedir. Yugoslavya'yı parçalamak istiyorlar. Önümüzdeki günler sıkıntılı. Bazı şeyler olabilir.
Ben tekrar uyardım:
- Hadise kana gitmemeli. Bu çok kötü sonuçlar doğurur. Bundan herkes zarar görür. Sırp halkı da zarar görür."
Demirel'in ifadesine göre Ankara, muhtemel gelişmeleri görmüştü. Ancak, Miloşeviç, Ankara ziyaretinde verilen meajı almış gibi görünmüyordu.
"Nitekim" dedi, Demirel:
- Adam döner dönmez Bosna'da kan akmaya başladı. Ve işte sonuç, sekiz sene zarfında halkının lanetlediği biri durumuna geldi. Uyarılarımızı dinlemedi. Anladığım kadarıyla adam Ankara'ya sadece haber vermeye gelmiş.
Demirel, daha sonra Hırvatistan Devlet Başkanı Tudjman'la birlikte Miloşeviç'i durdurmaya çalıştıklarını da belirtiyor:
- Tudjman'la birlikte çok uğraştık. Ama Miloşeviç, Tudjman'a da uzak durdu. Araları iyi değildi. Bundan Sırplar da çok zarar gördüler. Tudjman aklıselim bir devlet adamıydı. Ama Miloşeviç hep uzak durdu. Bosna'da sadece Müslümanlara değil, Hırvatlara da saldırdı. Sırplar da çok zarara uğradı. Sadece Hırvatistan'dan 150 bin Sırp göçmek zorunda kaldı. Miloşeviç bu tutumuyla Balkanları kana bulamış oldu. Kendi halkının üzerine de dünyanın bombasını yedi.
Ankara'nın izlenimine göre, Miloşeviç'in, "burnunun dikine giden, kendi bildiğini okuyan" yapısı, kendi halkına da çok büyük zarar verdi ve sonuçta halkı tarafından devrildi.
Demirel, bugünkü durumu ve sonrasını şöyle görüyor:
- Miloşeviç bizi de, dünyayı da dinlemedi. İşte sonuç. Şimdilik Bosna ve Kosova'nın lehte veya aleyhte nasıl etkileneceği belli değil. Belgrad'ın önünde iki yol var: Birincisi, geçerli sayılmayan seçimi geçerli saymak, ikincisi hür ve serbest yapılabilecekse seçime gitmek. Ancak bu yöntemle sükunet sağlanabilir.
Ankara'nın sekiz yıl önce uyardığı gibi Miloşeviç, akıttığı kanda boğuldu...


Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr