İstanbul'da önceki gün yapılan Milli Güvenlik Kurulu'na sunulan Kıbrıs raporuna değiniyor, Ecevit dünkü görüşmemizde:
- MGK'ya KKTC ile ilgili bir rapor sunuldu. Fakat bu rapor KKTC'nin iç sorunlarıyla ilgili değildi. Tümüyle yürütülen dolaylı görüşmelere ilişkin bir rapordu. Ancak konu açılınca son gelişmelere ilişkin bazı görüşler de gündeme getirildi.
Başbakan Ecevit, KKTC'deki olayları değerlendirirken, ekonomik sorunların altını çiziyor:
- Belki de çok sık seçim olmasından dolayı KKTC uzunca bir süredir seçim ekonomisi atmosferi içinde. Türkiye elinden geleni yapıyor. Ancak, tümü olmasa bile bazı yardımlarımızın bir kısmı amaçlarına uygun kullanılmadı. Ayrıca, sağlam zeminde olmayan bankalar var. KKTC'nin ekonomisinin disipline olması gerekiyor. Biz de bu yönde çaba gösteriyoruz. Yoksa bizim KKTC halkından herhangi bir şey esirgememiz söz konusu dahi olamaz. Yapılan yardımlar ve verilen desteğin amacına uygun kullanılması ve işe yaraması gerekir. Biz, KKTC'nin hiçbir zaman iç işlerine karışmadık. Ancak ekonomisinin üretime dayalı, sağlam zemine oturmuş olması için çaba gösteriyoruz.
* * *
ECEVİT'in KKTC ekonomisiyle ilgili uyarısı yerindedir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bankazedelerin Meclis'i basmaları, tahrip etmeleri basit bir
"asayiş" sorunu olarak görülmemeli. Bu olay, asayiş sorununu aşan bir
"kriz"in sinyali olarak algılanmalı.
"Bankacılık bir risk olayıdır, birkaç kendini bilmezin Meclis'e yaptığı bir saygısızlıktır" denilip geçilmemelidir.
KKTC ekonomisinin büyük ölçüde Türkiye'nin yardımları ve desteğiyle ayakta durduğu biliniyor. Siyasi hedefler nedeniyle, KKTC'nin ekonomik maliyetini Ankara üstleniyor. Türkiye'nin ekonomi ve maliye büyüklüğü dikkate alındığında Ankara için bunun ödenemeyecek bir fatura olmadığı çok rahatlıkla söylenebilir. KKTC, neresinden bakarsanız bakın, Türkiye için Bilecik ili kadar bir maliyet ortaya çıkarır. Bu ekonominin desteklenmesi, ürünlerinin tıpkı Anadolu ürünü gibi satın alınması, ekonomik açıdan Türkiye ile tam bir entegrasyona gidilmesi, Ankara için çok büyük bir proje sayılamaz.
KKTC'yi, kuralları içinde ekonomik entegrasyona yöneltmek, küçük ama üretken bir ekonomi haline getirmek mümkündür. Tüm memurlarının maaşı, Türkiye'nin yardımıyla ödense bile kendi ekonomisi, kendi ayakları üzerinde durabilecek bir yapıya kavuşturulabilir. Ankara, KKTC'yi bu yönde teşvik etmektedir.
Ancak uygulamaya baktığımızda görünen manzara iç açıcı değildir.
Uluslararası bir siyasi davanın arkasında, Türk ekonomisinin üretken yönünü değil, rant yatırımcılığı yönünü, normal bankacılık işlemlerini değil vergi kaçırma ve aklama faaliyetlerini, yatırımcı ve ihracatçı işadamlığını değil mafya düzeniyle
"iş" yapmayı temel faaliyet haline getirir ve buna göz yumarsanız, bugün ucu gözükmeye başlayan ekonomik ve toplumsal
"kriz"in bir siyasi krize dönüşmesi işten bile değildir.
Nitekim KKTC'de son günlerde yaşanan çalkantı, böyle bir olası gelişmenin habercisidir. KKTC'nin Türkiye ile ekonomik ve mali ilişkisini reel ekonomiye oturtmak ötelenmeyecek bir zorunluluktur. Aksi halde KKTC'yi,
"banka, kumar, mafya cenneti" olmaktan kurtarmak giderek zorlaşacaktır.
Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr