Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ekonomiden ve uygulanan istikrar programından en fazla şikayetçi olanların başında esnaf kesimi geliyor. Her geçen gün indirilen kepenk sayısının hızla artığına işaret eden esnaf örgütleri ve sözcüleri devletten destek talep ediyorlar.
Esnafların zor durumda olduğu bir gerçek.
Hangi ülkede olursa olsun bir istikrar programı uygulamasının doğal sonucu gelirlerin azalmasıdır. Amaç tüketim eğilimini frenleyerek talebi düşürmek ve enflasyonist faktörlerin etsini azaltmaktır. Ancak Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı enflasyon talep enflasyonundan çok, maliyet enflasyonudur. En etken faktör ise üretimi pahalı kılan faizdir. Yüksek faiz, yüksek enflasyon ortamında emek gelirleri zaten hızla aşağıya çekilirken, ekonomik kararların belirlenmesinde sermaye gelirleri ve sermaye giderleri temel faktör niteliği kazanmıştır.
İzlenen istikrar programının yanı sıra sosyo - ekonomik gelişme de "esnaf" olarak tanımlanan küçük işletmeyici zora sokmuştur. Türkiye'nin dünyadaki gelişmeye paralel olarak tüketim davranışları da değişmiş, bunun üzerine programın etkileri de binmiştir. Tüketiciyi daha ucuz ve toplu arz olanağı sunan market, süpermarket ve hipermarket tarzı büyük alışveriş merkezlerine yönelmiştir. Bu doğal bir eğilimdir. Esnafla alışverişte "veresiye" defterlerinin yerini kent merkezlerinde kredi kartları almaya başlamıştır.
Özellikle bakkal türü hizmet veren esnafın market, süpermarket rekabetiyle başa çıkması olanaksızdır. Ancak büyük market ve süpermarketler kent merkezlerinde, mahallelerde kurulması önlenebilir. Batıda olduğu gibi bu tür büyük alışveriş merkezlerinin kent dışına kurulmaları gerekir. Bu hem toplu alışveriş amacına uygun düşer hem trafik sorununu hafifletir. Bu sistem uygulanırsa bakkalların da küçük günlük gereksinmeleri karşılayan işlev görmeleri sağlanır. Başka türlü bakkalların büyük pazarlama sermayesi ve zincirleriyle rekabet etmeleri mümkün değildir.
İstikrar programıyla ilgili olarak küçük esnafa bindirilen bir önemli yük de vergidir. Gelirlerin azaldığı bir dönemde kepenk kapatma riski altındaki esnaf için bir hayat standardı gibi gerçek gelire dayanmayan ölçülerle vergi alınması teknik bir hata olarak tanımlanabilir. Program yükünün eşit dağılımı konusunda özen gösterilmesi gerekir. Ücret üzerinde vergiler ve dolaylı vergiler dar ve sabit gelirli vatandaşın üzerindedir. Oysa sermaye gelirleri üzerinde ciddiye alınacak bir vergi yükü yoktur.
İstikrar programının sosyal yönü de dikkate alması gerekir. Bugün devleti en iyi ve en sağlam müşteri olarak gören ve bu müşteri üzerinden çok kolay kazançlar elde eden finans sektörünün şikayet nedeniyle, esnafın şikayet nedeni arasında mali, ekonomik ve sosyal açıdan çok büyük farklar vardır.
Devlete yüksek fiyatla para satma kolaylığına alışmış finans sektörü ve asıl kazancı asıl faaliyetinden değil faiz gelirinden elde etmeye alışmış, 500 büyük firma, devletin "yağlı müşteri" olmaktan uzaklaşmaya başlamasıyla aynı anda "feryat" etmeye başlaması anlamlıdır. Finans sektörü devlet yerine reel sektöre kaynak aktararak gerçek bankacılık işlevine dönmekte ayak sürüyor. Reel sektör de riskini üstlenerek finans sektöründen kaynak almak yerine devletten ucuz ve risksiz kaynak almak için ayak sürüyor.
Bu koşullarda devlet, para alıcısı olarak mümkün olduğu kadar aradan çekilmeli ve finans sektörüyle reel sektörü karşı karşıya bırakmalıdır. Sosyal amaç güdeceği alan ise emek sektörü ve esnaf kesimi olmalıdır. Emek sektörünü ve esnaf kesimini rahatlatmak için büyük alışveriş merkezlerini kent dışına çıkarmak, ücretli ve esnafa vergi kolaylığı sağlamak gibi önlemler almalıdır.