Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

‘Kürt açılımı’ adıyla başlayan süreçte hükümetin üzerinde çalıştığı konularla DTP-PKK çizgisinin talepleri ve tutumu netleşmeye başladı.
Bir aylık süre sonunda iktidarın, kültürel alandaki engellerin kaldırılmasına yoğunlaştığını görüyoruz. DTP-PKK cephesinde ise kültürel farklılıkların siyasal olarak kurumsallaşması talebi net biçimde ortaya çıkmış görünüyor.

İktidarın yaklaşımı
Hükümet, CHP ve MHP başta olmak üzere muhalif kesimlerden gelen sert tepkiler karşısında, Anayasa’nın 3. maddesinde ifadesini bulan Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı zemini parçalayacak gelişmelere yol açma riskinin farkına vardığını gösteren bir tutum ve söylem içine girdi.
Bu bağlamda, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın gündemlerinde anayasa değişikliği, genel af ve Kürtçe eğitimin bulunmadığını açıklaması bir çerçeve çiziyor.
DTP’nin bu açıklamadan sonra hükümeti sert dille eleştirmeye başlaması da bu çerçeveden memnun olmadığının göstergesi.
Hükümet cephesi anayasa düzeyinde bir kurumsallaşmaya yol açmadan, Kürtçe yayın ve Kürtçe öğrenim konusunda henüz açılım paketi ortaya çıkmadan adım atmaya hazır görünüyor.
Bunun ilk örneğini Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç verdi. TRT’ye tanınan 24 saat Kürtçe yayın olanağının özel televizyonlara verilebileceğini açıkladı. Ardından RTÜK’ün bu yönde bir çalışma yaptığı kamuoyuna yansıdı.
İkinci çalışma alanını da Kürtçenin seçmeli ders olarak verilmesi ve üniversitelerde Kürtçe bölümü ve enstitüleri açılması oluşturuyor.
Bu çalışmaların yaşama geçmesi halinde kültürel anlamda DTP-PKK çizgisinin gündeme getirebileceği çok fazla talep kalmıyor.
Buna karşın, hükümet bu adımları atsa bile DTP-PKK’nın memnuniyetsizlik yansıtacağı bugünden görülüyor. Bunun nedeni, bu çizgisinin asıl hedefinin farklılıkları anayasa düzeyinde kurumsallaştırmak olduğunun artık açıkça anlaşılmasıdır.

Anayasa güvencesi
DTP-PKK çizgisi, Kürtçenin günlük yaşamda kullanılması, öğrenilmesi, öğretilmesi, kültürün yaşanmasıyla tatmin olmayacaktır. Bu cephenin tatmin olması için Kürt kimliğine anayasa düzeyinde siyasi nitelik kazandırılması, Kürtçenin resmi eğitim dili olarak kabul edilmesi, Güneydoğu’nun ayrı bir siyasi ve idari yapıya kavuşturulması, bölgeye özerklik verilmesi talep edilmektedir.
Hükümet bu talepleri karşılamadığı sürece DTP-PKK çizgisini tatmin edemeyecek ve terör eylemlerinin başlaması ve yaygınlaştırılması tehdidiyle karşı karşıya kalacaktır. “Önce PKK silahı bıraksın” talebinin bu cephe tarafından hiç dikkate alınmamasının nedeni de budur. PKK’nın silahlı dağ kadrosunun, müzakerede bir çeşit güvence olduğu görüşü açıkça dillendirilmektedir.
Bu noktadan yola çıkan DTP’nin, “Benimle değil, Öcalan’la görüşün” demesi de bu politikanın bir sonucudur. Hükümete verilmek istenen mesaj, silahların bırakılması, PKK’nın dağdan inmesi konusunda etkili olacak kişinin Öcalan olduğudur. Nitekim PKK’nın silahlı kadrosunun başında bulunan Murat Karayılan, “Öcalan’ın yol haritasına uyarız” diyerek, İmralı’dan gelecek talimata göre hareket edeceklerini ilan etmiştir.
Bu açıklamanın amacı, İmralı’nın pozisyonunu ve elini güçlendirmektir. Muhatap alınmasını sağlamaktır. Bunun DTP-PKK’nın “müzakere taktiği” olduğu söylenebilir.

Gerçeği kavramak
DTP-PKK çizgisinin bu talepleri açıkça ortadayken, iktidar kanadının, sanki bunlar yokmuş gibi davranması gerçekçi olmaz. DTP-PKK çizgisinin çizdiği çerçeve ortadayken, sorunun sadece kültürel alanda bireysel özgürlüklerin genişletilmesiyle çözülecekmiş havası yaratmak, kamuoyunu yanıltmaktır.
Sorun bir iki bakanın Kürtçe bir iki cümle kurmasıyla ve herkesin bunu yapabileceğini söylemesiyle çözülecek nitelikte değildir.
Anayasa düzeyinde siyasal kurumlaşma ve özeklik talep edilmektedir. Bunun varacağı yer ise bütünleşme değil, -bugün olmazsa yarın- ayrışma olur.