Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Hükümet, AB'den müzakere takvimi almak için yoğun çaba harcıyor. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AB'yle uyum yasalarını izlemek üzere Reform İzleme Grubu, AB İletişim Grubu, gönüllü elçilik gibi yeni girişimleri açıkladı. Bir çeşit seferberlik ilan etti.
Gül'ün bu çabaları yerinde...
AB'ye üyelik sürecinde Ankara, üzerine düşünleri büyük ölçüde yerine getirdi. Getirmeye devam ediyor.
Ancak, Ankara, demokratikleşme yolunda ağzıyla kuş tutsa bile, karşısına Kıbrıs ve Ege sorununun çıkacağı kesin.
Reformlar eksiksiz uygulansa bile AB Türkiye'ye müzakere takvimi vermeden önce Kıbrıs sorununun çözüme bağlanmasını isteyecek.
AB'nin beklediği çözümle Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi'nin çözümü aynı: Annan Belgesi'nin kabul edilmesi.
Hükümet de Kıbrıs'ta bir çözüme varmadan, AB'den takvim alamayacağını biliyor. Son zamanlarda yapılan açıklama ve değerlendirmeler gösteriyor ki, Ankara'da hükümet, takvim alabilmek için AB'nin KKTC'yle ilgili beklentilerini karşılamak niyetinde.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile Dışişleri Bakanı Gül arasındaki söylem farklılığı hatta karşıtlığı da bunun göstergelerinden biri.
Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, Cumhurbaşkanı Denktaş ve KKTC hükümetinden çok, KKTC muhalefetiyle paralellik içinde...
Bu nedenle de Erdoğan ve Gül, KKTC'de aralık ayında yapılacak seçimleri bekliyorlar. Tahmin edilen o ki, Ankara'da hükümet, bu seçimlerde KKTC muhalefetinin iktidara gelmesini ve Cumhurbaşkanı Denktaş'tan görüşmeci yetkisinin alınması beklentisine girmiş durumda...
Bu tablo ortaya koyuyor ki, Erdoğan hükümeti, Denktaş'ı ve KKTC hükümetini bir engel olarak görüyor.
Ankara gibi Atina da, Denktaş ve KKTC hükümeti yerine, KKTC muhalefetiyle teması yeğliyor. Atina da aynı beklenti içinde: Aralık seçimleriyle KKTC hükümetinin değişmesi ve Denktaş'ın yetkisiz kılınarak devre dışı bırakılması.
Ankara hükümeti ile KKTC arasındaki bu ayrılık, kuşkusuz, Türkiye ve Türk tarafının pazarlık gücünü zayıflatıyor. AB, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın, Annan Belgesi'ni daha fazla dayatmaları için ellerini güçlendiriyor.
Bu belgenin olduğu gibi kabulü öncelikle Kıbrıs Türklerini azınlık konumuna düşüreceği gibi Türkiye'nin sağladığı güvenliği de yok edecektir. KKTC yönetiminin kaygısı, böyle bir süreçte Kıbrıs Türklerinin eritileceğidir.
Kıbrıs sadece KKTC için değil, önümüzdeki süreçte, Türkiye için de bir kırılma noktası olarak görülmelidir. Bu kırılma gerçekleşirse arkasından Ege sorununun da gündeme taşınacağı ve giderek Lozan'a dayalı Türk - Yunan dengesinin de bozulacağı açıktır. Bu kırılma ve bozulmanın Türkiye'nin diğer sorunlu alanlarına yayılması da zayıf bir olasılık değildir.
Bu nedenle Ankara'nın öncelikle gözetmesi gereken KKTC ile paralellik içinde olmasıdır. Şimdiden, KKTC yönetiminin karşısında açık tavır alınması, masaya oturmadan, kayıtsız - koşulsuz her şeye "evet" demek anlamına gelir.
Irak sorununda devlet politikası arayan hükümet, aynı arayışı KKTC için de göstermelidir.