Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


TÜRK Dil Kurumu Sözlüğü "ihbar etmek" kavramını şöyle tanımlıyor:
"Bir suçu veya suçluyu yetkili makama gizlice bildirmek."
Demek ki, "ihbar"ın bazı unsurları var...
Ortada bir suç olacak.
Veya bir suçlu olacak.
Bir "gizli" bildirim söz konusu olacak.
DYP lideri, muhabirimiz Ersan Atar'ın kendisini Erzurum Savcısı'na ihbar ettiğini öne sürüyor.
Şimdi duruma bir bakalım...
Ortada suç var mı, yok mu?
Ortada bir suçlu var mı, yok mu?
Bunları tayin edecek olan yargı organlarıdır.
Ama ortada bir "ihbar" olmadığı kesindir.
İhbar nasıl yapılır?
Ya sözlü ya da yazılı...
Ya bir yetkiliyi arayıp, "ben şu olayı veya kişiyi ihbar ediyorum" dersiniz...
Ya da "yetkiliye yazılı başvuruda bulunup suç duyurusu yaparsınız..."
Muhabirimiz Ersan Atar'ın ne Erzurum Savcısı'nı arayıp, "ihbar ediyorum" biçiminde bir sözlü iletimi, ne de savcılığa yazılı başvurusu söz konusudur.
Kaldı ki...
Bir liderin meydanda halka hitaben yaptığı bir konuşmanın neresi gizli ve özel bir bilgidir ki ihbara gerek olsun.
Zaten herkes gibi savcının da rahatlıkla izleyebileceği bir konuşma nasıl "gizli"ce bildirilir.
Gazetecinin görevi soru sormaktır.
Sorup, öğrenmek ve yazmak...
Muhabirimizin yaptığı da Erzurum Savcısı'na soru sormak ve aldığı yanıtı yazmaktır.
Gazeteciler her gün yüzlerce soruyu yüzlerce kişiye sorarlar.
Görevleri budur.
Haberi kaynağına sormak gazeteciliğin temel ilkesidir.
Muhabirimiz, Erzurum Savcısı'na, "Çiller'in konuşmasıyla ilgili olarak bir inceleme başlatıp başlatmadığını" sormuş, "başlatıldığı ve konuşma kasetlerinin emniyetten istendiği" yanıtı almıştır.
Durum budur.
Durum bu olunca sorulacak ikinci soru da şudur:
İhbar bunun neresinde?





Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr