İnsan hakları
"zirvesi"den güzel haberler geldi.
Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik'in zirvede verdiği mesajlar 21. yüzyıl ölçüleriyle örtüşüyordu.
Amaç, Türkiye'nin 21. yüzyıla insan hakları konusunda
"ayıp"larından arınmış olarak girmesi.
Zirvede durum iyi...
Türkiye'de insan hakları
"salon"lara girmeye başladı.
Asıl sorun bu
"hak"kı salonlardan çıkarmak.
Hayatın içine sokmak.
Yoksa zirveyle taban ayrı tellerden çalmaya devam eder.
İnsan hakları zirvesinin toplandığı gün, Adana'da
"çat kapı infaz" yapan polis memurlarının savunmalarını dinledik :
"Tavana ateş ettik ölmüşler!""Üç kapı vardı hangisi olduğunu bilemedik, ateş ettik, ses gelmedi!"
İnsan Hakları Bakanı'nın teşvikiyle işkence yapan polislere verilecek cezayı artıran yasa ile işkence yapmış polisleri affeden yasa aynı anda Meclis gündemine geldi!
Çelişkinin bini bir para...
Devlet henüz kamu gücünü terbiye edebilmiş değil.
İnsanlar
"kamu" vurduya gidebiliyor.
İnsan hakları savunucuları ise
"etnik" takıntı içinde bocalıyorlar.
Henüz PKK bağlantısı olmayan bir
"insan hakkı"nı gündeme getirebilmiş değiller.
Oysa
"insan hakkı" dediğiniz zaman..
"İnsan olmak" yeterli olmalı.
Düşüncenin
"d"si,
"karşımdaki insan" diye başlayabilmeli.
Yoksa,
"gör Avrupa bizi" düşüncesiyle
"salon hakçılığı" yapmanın pratikte bir yararı yok.
Hukuk kitaplarında
"hak" ana rahminde başlar.
Ama bizde rahimden çıktı mı,
"hak"kı bulana aşkolsun!
Önce ana hakkı, baba hakkı...
Sonra öğretmen hakkı...
Sonra bekçi - polis hakkı...
Topyekün devlet hakkı...
Derken size hak kalmaz.
Sonra insan haklarını bir
"bakanlık" bünyesinde toplamak zorunda kalırsınız !
Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr