Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'nın konuşmacı olarak katılacağı, `Kemalizm Açısından Sol Partiler' konulu söyleşide birlikte olmayı diler, saygılar sunarız.
Gün: 21 Ekim 1999 Perşembe,
Yer: Ümitköy, Çamlıca Evleri Sitesi Karşısı,
Saat: 19.30"
Ahmet Taner Kışlalı Hoca, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile Demokrat Kadınlar Derneği'nin birlikte düzenlediği bu söyleşide dün akşam konuşacaktı.
Konuşamadı.
Konuşsaydı; yine ışık saçacak, aydınlatacaktı.
Söndürdüler.
Kışlalı Hoca, sınıfa girince, önce elektrik düğmesine basar, sınıfın lambasını yaktıktan sonra, öğrencilerine dönüp şöyle dermiş:
- Bir Hoca'nın görevi önce öğrencilerini aydınlatmaktır.
Kışlalı, sürekli yanan bir lamba, bir Atatürk feneriydi.
Düğmeye basıp söndürdüler.
* * *
NEDEN Ahmet Taner Kışlalı?
Nedeni açık...
Kışlalı, Atatürkçülüğün bilimsel simgesiydi.
Kışlalı, laik Cumhuriyet'in ödün vermez bir savunucusuydu.
Kışlalı, şov yaparak değil, öğreterek ikna eden; her düşünceye ve inanca saygılı, bu nedenle de toplumun her kesimince sevilen ve sayılan bir bilim adamıydı.
Bu özellikler, "hedef"in ne denli bilinçli seçildiğini gösteriyor.
Tıpkı Muammer Aksoy gibi...
Tıpkı Bahriye Üçok gibi...
Tıpkı Uğur Mumcu gibi...
Suikastın zamanlaması ve yöntemi bir "faili muçhul klasiği"yle karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyuyor.
Umarız, bu yargımız doğru çıkmaz.
Çıkmaz da, "namus sözü", "şeref sözü" havada asılı kalmaz...



Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr