Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1- Berlin Duvarı'nın yıkılışı, (Sovyet blokunun çöküşü)2- New York'ta İkiz Kuleler'e yapılan saldırı.Bu iki olay dünyanın tek kutuplu hale gelmesine, diğer bir ifadeyle ABD'nin tek belirleyici aktör konumuna ulaşmasına ve uluslararası güvenlik, müdahale, ittifak, tehdit ve önlem algılamasına ilişkin kavram ve biçimlerin değişmesi sonucunu doğurdu. Bu süreçte Birleşmiş Milletler'in işlev ve yapısını da tartışmaya açtı. Birçok ülke bu yeni süreçte ABD'ye yakın veya paralel konum alarak hem güvenlik, hem ekonomik açıdan yeniden biçimlenen dünyada yer tutmaya çalıştı.Küresel kırılmaTek patronlu dünya sonsuza kadar devam edebilir mi? Yoksa belirli bir aşamada ABD'yi dengeleyecek gelişimler ve oluşumlar ortaya çıkar mı?Org. Özkök'ün dünyaya ilişkin analizi bu sorularla ilgili işaretler taşıyor.Genelkurmay Başkanı, dünya düzenini ve yaşanan süreci değerlendirirken, üç "küresel kırılma alanı"ndan söz ediyor:1- Uzakdoğu,2- Orta Asya ve Kafkasya,3- Ortadoğu.Küresel kırılma alanları aynı zamanda ABD'ye karşı, potansiyel güç taşıyan ülkelerin denge kurma mücadelesine sahne olacak bölgeler olarak da tanımlanıyor.Bu bağlamda, Uzakdoğu'da, küresel güç olma yolundaki Çin ile ABD arasında Tayvan sorunu nedeniyle bir çatışma yaşanabileceğine dikkat çekiyor Org. Özkök. Çin'in savunma harcamalarını yüzde 12 oranında artırmasının altını çiziyor.Türkiye'nin konumuYine muhtemel kırılma hattı olarak gördüğü Orta Asya ve Kafkasya'da, son yıllarda hızla toparlanan ve yeniden küresel güç adayı haline gelen Rusya ile ABD arasındaki çatışma olasılığına dikkat çekiyor.Nihayet üçüncü küresel kırılma alanı olmaya en yakın bölge olarak Ortadoğu'da, ABD ile diğer küresel güç adayları arasında enerji kaynakları açısından doğacak çatışmadan söz ediyor. Enerji kaynaklarının yüzde 60'sına sahip bu bölgenin, aynı zamanda uluslararası terörün kaynağı olarak görülmesi ve demokrasi eksikliğinin sorumlu ilan edilmesiyle, küresel aktörlerin projelerinde öncelik taşıdığına vurgu yapıyor.Bu çerçeve içinde Org. Özkök'ün, Türkiye'nin küresel aktörlerle ilişkilerini değerlendirirken iki sonuca vardığını söyleyebiliriz:1- Türk-ABD ilişkilerinin güçlü biçimde sürdürülmesi,2- Türkiye'nin AB'ye tam üye olması. Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, yıllık değerlendirme konuşmasında dünyanın yeniden şekillenmesi sürecini tetikleyen iki olaydan söz etti. Genelkurmay Başkanı, Türk-ABD ilişkilerinin kötü bir dönemden geçtiğini belirtmekle birlikte, iki ülkenin pek çok bölgesel sorun karşısında ortak beklentileri ve kaygıları paylaştıklarını vurguluyor. Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve Orta Asya'da barış, istikrar ve güvenlik için birlikte çalıştıklarını anımsatıyor. Türkiye'nin Avrasya ve Ortadoğu coğrafyalarının kesişme noktasında bulunmasının, ABD'nin Türkiye'yi güçlü bir ortak olarak kabul etmesine yol açtığını belirtiyor. Buna Türkiye'nin bölgede demokrasinin gelişmesine verebileceği katkının önemini de ekliyor.Org. Özkök, Türkiye-AB ilişkilerine bakarken, AB'nin gelecekte Rusya, Çin ve Güneydoğu Asya ülkeleriyle ekonomik ve politik yönden zorlu bir rekabet içinde olacağını anımsatıyor. Bu rekabette Türkiye'nin AB'ye büyük topraklar, genç nüfus ve büyük politik güç sağlayacağını ifade ediyor. Türkiye'nin AB'ye, Kafkaslara, Ortadoğu ve İç Asya'ya açılım sağlayacak bir ülke olduğuna dikkat çekiyor. Bunun değerini Avrupalıların henüz algılayamadıklarını da vurgulamayı unutmuyor. ABD ve AB ilişkileri Bu analiz sadece Türkiye için değil, ABD ve AB için de yol göstericidir.Org. Özkök'ün yaklaşımının bir önemi de şuradadır:Son dönemde gerek ABD gerek AB ile olan ilişkilerde, sadece Türkiye'nin menfaati olduğu, hatta mecburiyeti bulunduğu şeklinde bir anlayış hâkim oldu. O kadar ki özellikle AB talepleri karşısında Ankara, kendi taleplerinde ısrarlı olamadı. Sürekli ödün veren taraf oldu. Kendi önemini ve gücünü ihmal eden bir çizgi izledi. Oysa, Org. Özkök'ün analizi iki taraflı. ABD'nin Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmesinde, AB'nin Türkiye'ye tam üye yapmasında, onların da büyük menfaatleri olduğunu ortaya koydu. Yaklaşımının önemi Bu da Türkiye'nin ABD ve AB ile ilişkilerinde "mecbur ve mahkûm" konumda olmadığının unutulmaması gerektiğini; tek taraflı değil, karşılıklı çıkar ve fayda gözetecek gücü bulunduğunu bir kez daha anımsattı.Türkiye her zaman bu gücünün farkında olmalı ve kendine güvenmeli... fbila@milliyet.com.tr Gücünü fark etmek