Devlet Bakanı Ali Babacan açıkladı: "Türk askeri tek taraflı olarak Kuzey Irak'a geçerse, 8.5 milyar dolarlık kredi askıya alınacak."
Kredi anlaşması bu koşulla imzalandı.
Artık alınacak krediyle Irak arasında bağlantı yok, diyenlerin doğru söylemedikleri anlaşılmış oldu.
Başka neler anlaşıldı?
Türkiye'nin 1 Mart tezkeresine bağlı olarak ABD'yle yaptığı ve Milliyet'te yayımladığımız anlaşmada (MOU) elde ettiği avantajlara bir daha sahip olamayacağı ortaya çıktı.
Türkiye, 1 Mart öncesinde, ABD'den alabileceği ödünün azamisini almış görünüyor. Ancak, bugünkü koşullarda, böyle bir anlaşma yapması olanaksız.
Bunu 8.5 milyar dolarlık kredi anlaşmasının açıkça Kuzey Irak'a girmeyeceksiniz, koşuluna bağlanmasından anlıyoruz.
ABD, Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesine başından beri karşıydı. Bu görüşünde MOU müzakereleri boyunca da ısrarlı oldu. Ancak, Türkiye'nin diretmesi ve savaş öncesinde ABD'nin Kuzey cephesini mutlaka açmak gerektiğine inanması nedeniyle, Ankara'nın koşullarını kabul etmek zorunda kaldı. Yoksa, Türk askerinin Kuzey Irak'a girmesine hiçbir zaman razı olmak istemezdi.
Şimdi, koşullar değiştiğinde, Türkiye'nin karşısına koyduğu ilk koşul, yine 'Kuzey Irak'a tek taraflı girmeyeceksiniz' oldu.
Bu gerçeklerin ortaya çıkmasıyla anlaşıldı ki, ABD'nin tercihi KYP ve KDP'dir, Kuzey Irak'taki Kürt gruplardır. 1 Mart öncesinde Türkiye'yle yaptığı MOU çerçevesinde bir daha ödün vermesi söz konusu değildir. O zaman Kürt gruplar lehine kullandığı tercihlerden ödün vermek zorunda kalmış, ancak, bugün bu zorunluluk ABD için ortadan kalkmıştır. Artık en fazla desteğe mazhar olacaklar Kuzey Irak'taki Kürt gruplardır.
ABD, bu anlaşmayla, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta tek taraflı güç kullanmasına izin vermeyeceğini de bir kez daha ilan ve kabul ettirmiş oluyor.
Burada Türk hükümeti açısından ortaya bir soru çıkıyor:
ABD'nin bu koşulu PKK / KADEK için de geçerli mi değil mi? Dışişleri Bakanı Gül, PKK / KADEK konusunda ABD'nin harekete geçmesini beklediklerini sık sık vurguluyor. Diğer yetkililer de bu beklentiyi tekrarlıyor. Ama ABD'den gelen bir yanıt yok. Bu durumda ABD'nin 8.5 milyar dolarlık anlaşmaya koyduğu koşulun sadece KYB / KDP için değil, PKK / KADEK için de koruyucu bir nitelik taşıdığı anlaşılıyor.
Türkiye'nin 1 Mart öncesindeki avantajlara bir daha ulaşamayacağı kesinleştiğine göre, yeni koşullara göre hükümetin geliştirdiği yeni bir politika var mıdır?
Kuzey Irak'a tek taraflı girmeme koşulunu kabul ederek 8.5 milyar dolarlık anlaşmaya imza attığına göre, bundan sonrası için ABD'den alabilecekleri nelerdir? Bağdat'ın kuzey ve batısına asker göndermeyi hangi koşullarla tezkereye bağlayacaktır? Veya, bu koşullarda asker göndermekten vazgeçecek midir? Tek taraflı girmemeyi taahhüt ettiğine göre, asker gönderme halinde, Kuzey Irak'ta da birlikte hareket etmeyi isteyecek midir, istese de kabul ettirebilecek midir?
Hükümetin 1 Mart sürecinde olduğu gibi bu kez de bulanık bir politika izlememesi gerekiyor. Meclis'ten ve kamuoyundan saklanarak ve gerçekleri onlardan saklayarak adım atmaması gerekiyor.
Ankara'nın Irak ve Kuzey Irak'la ilgili yeni bir politika geliştirmesi zorunluluğu açık. Artık, Ankara'nın, Kuzey Irak ve Irak konusunda sadece askeri güce dayalı "asarım, keserim, ezerim" eksenli bir politika ve söylem geliştirmesinin de gerçekçi olmadığı görülüyor.
Ankara, bu süreçte ABD'den bağımsız bir politika geliştirip uygulama kabiliyeti gösteremediğine göre, kendini ve kamuoyunu kandırmadan, Türkiye'yi kendi ulusal çıkarları açısından nasıl etkin kılacağını düşünmesi gerekiyor.
Koşullar ayak oyunlarına uygun değil...