Leyla Zana ve arkadaşlarının davalarını izledikten sonra basına sert açıklamalar yapmıştı. Mahkeme salonunun dışında Türk yargısını ve yargıçlarını, "Hitler Almanya'sı yargısı ve yargıçları"na benzetecek kadar ileri gitmişti.Lagendijk, Türkiye'de görülen davalara "müdahil" gibi girip çıkmasıyla tanınıyor. Yer aldığı taraf ise, değişmez biçimde Türkiye'nin karşısında oluyor.Lagendijk, "Pamuk davası"nda da ön sıralardaydı. Pamuk'a destek vermek üzere geldiği İstanbul'da, hazır gelmişken, Türk Silahlı Kuvvetleri'yle (TSK) ilgili olarak "tarihe geçecek" bir saptamada bulundu.Eşbaşkan, "Türk ordusu, PKK'yla savaşmayı seviyor. Böylece değerini koruyor. Başbakan, Kürtlerle diyaloğa geçince ordu, provokasyona başladı. PKK da yanıt verdi" biçiminde özetlenebilecek bir değerlendirme yaptı.Bu değerlendirme en hafifinden bir densizlik örneğidir.Değerlendirmenin sahibi AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı sıfatı taşıyan biri olunca, daha da önem kazanmaktadır.Demek ki, Lagendijk, Türkiye'nin, 20 yıldır yaşadığı terör sürecini böyle değerlendiriyor ve binlerce şehit vermiş olan TSK'ya böyle bakıyor.Lagendijk'in kafasına göre, TSK, 20 yıldır, "zevk için" terörle mücadele ediyor. PKK da karşılık veriyor! Avrupa Birliği (AB)-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, Türk kamuoyuna yabancı bir şahsiyet değil. Lagendijk'in haddini aşan söylemi bir şımarıklığın da yansıması niteliğinde. Türkiye'yi, AB'ye mahkûm ve mecbur sanmanın getirdiği bir kendini bilmezlik hali...Bu söylem, siyasi kişiliğin de, diplomasinin de, komisyon başkanlığı sorumluluğunun da söylemi değil. Daha çok bir militan ağzını anımsatıyor.AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı'na sormak gerekiyor:"Komisyon Başkanı olarak muhatabınız Türkiye Cumhuriyeti ve onun anayasal kurumları mı, yoksa PKK mı? TSK'yı algılamanız bu mu? Terörle mücadeleyi, savaşmayı sevmek ve zevk almak olarak mı görüyorsunuz? Ve bu kafayla AB -Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanlığı'nı sürdürmeyi düşünüyor musunuz?" Şımarıklık Türkiye'nin AB üyesi olmak istemesi yeni değil. 40 yıllık bir geçmişe sahip. Ayrıca, AB'ye bir borcu olmadığı gibi çoktan hak ettiği adaylık konumu da bir lütuf değil.Bu süreç, içeride veya dışarıda, hiçbir ülkeye, hiçbir kuruma ve hiçbir kişiye, Türkiye'ye, onun anayasal kurumlarına ve değerlerine hakaret etme, aşağılama hakkını vermez.Türkiye'nin insan hakları, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü yolunda attığı adımları, "Ermeni soykırımı iddiaları"nı, "Rum ve Kürt tezleri"ni peşinen kabul ettiği anlamında yorumlamak, yanılgı olur.Türkiye'yle sorunu olan her ülke veya kesimin tartışmasız "haklı" görüldüğü ve Türkiye'yi de "suçlu" ilan etmenin, "aydın" olmaya yettiği bir rüzgâr estiriliyor.Bu moda rüzgâra kapılmak basit, maliyetsiz ve ucuz bir yol.Hem içeride hem dışarıda... fbila@milliyet.com.tr Moda rüzgâr