Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hükümetin özellikle İçişleri memurları için meslekten çıkarılma konusunda hazırladığı Kanun Hükmünde Kararname, siyasi ve hukuki tartışmalara neden oldu.
Bu tartışmalara girmeden önce söz konusu kararnamenin, demokratik laik Türkiye Cumhuriyeti yerine dine dayalı devlet kurmak isteyenlerle etnik kökene dayalı olarak Türkiye'yi bölmek isteyen akımlara mensup olup bürokraside bir şekilde görev almış bulunan "devlet memur"larını hedeflediğini anımsatalım.
Kararnamenin asıl kaynağını 28 Şubat 1997'de alınan ve Refahyol hükümetinin yıkılmasıyla sonuçlanan Milli Güvenlik Kurulu kararları oluşturuyor. Bugün Meclis'te temsil edilen bütün siyasi partilerin, bu kararların altında ya imzaları var ya da kamuoyuna açıklanmış destekleri. 28 Şubat kararlarının alındığı Milli Güvenlik Kurulu toplantısında hükümet kanadını temsil eden dönemin başbakanı ve kapatılan Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan ile DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'in imzaları bulunuyor. İstemeyerek de olsa bu kararları imzalayan 54. hükümetin ortakları, imza atmış durumdalar. Ardından kurulan ANAP - DSP - DTP koalisyonunun oluşturduğu 55. hükümet de yine bu kararlar doğrultusunda söz konusu kararname kapsamını yasa tasarısı olarak Meclis'e getirmiş olan hükümet. 56. DSP azınlık hükümeti de aynı yasa düzenlemesini savunduktan sonra bugünkü DSP - MHP - ANAP koalisyonundan oluşan 57. hükümet de kararname kapsamını yasa olarak Meclis'ten çıkarmak için çaba gösterdi.
Dolayısıyla, söz konusu düzenlemenin siyasi desteği mevcut. Ancak, 28 Şubat kararlarına veya yasa tasarısına imza koymalarına rağmen, koalisyon ortakları ve muhalefet partileri bu düzenlemenin Meclis'ten yasa olarak geçmesi için gerekli desteği vermediler. Yasa tasarısı Meclis komisyonunda, DSP dışındaki partilerin engellemesiyle karşılaştı. Bu nedenle de söz konusu çalışma yetki yasasına dayanılarak, kanun hükmünde kararname biçiminde düzenlendi.
Bu noktada, şu saptamanın yapılması gerekiyor:
Yasanın Meclis'ten geçmesini engelleyen sağ partiler düzenlemenin Anayasa'ya veya idare hukuku kurallarına aykırılıktan çok, oy deposu olarak görülen dinci çevrelerin rahatsız olacağı kaygısından hareket etmişlerdir. Milli Güvenlik Kurulu'nda veya hükümette "laik" kesilip, Meclis'te antilaik çevrelere şirin görünme çabası, söz konusu partiler için büyük bir çelişkidir. Bugün, başta Fazilet Partisi olmak üzere muhalefetin kararnameye şiddetle karşı çıkması ve iktidardaki diğer sağ partilerin de sessiz kalışı, yine bu çelişkiyi ortaya koymaktadır.
Tartışılan Kanun Hükmünde Kararname'nin siyasi yönü budur.
Türkiye'nin siyasi tarihi bütün partilerin katılımıyla demokratik laik Cumhuriyet'ten yana olduğuna göre, bu siyasi tercihe uygun hukuki düzenlemelerin yapılması da yine bu siyasi partilerin sorumluluğunda bir konudur.
Hükümet, Meclis'teki çoğunluğuna rağmen, bürokrasiyi din devleti kurmak isteyen veya etnik temelde Türkiye'yi bölmek isteyen akımların temsilcilerinden ayıklamak amacına dönük yasayı, Meclis'ten geçiremediğine göre, sağdaki siyasi partilerin gerçekten laik düzeni savunup savunmadıkları konusunda kendilerini sorgulamaları gerekmektedir.
* * *
İŞİN hukuki boyutuna gelince...
Milli Güvenlik Kurulu'nca alınan ve 54, 55, 56 ve 57. hükümetler tarafından desteklenen kararların Anayasa'ya uygun yasal düzenlemeler haline getirilmesi büyük bir sorun olmasa gerektir.
Hizbullah vahşeti ve bu örgütün Başbakanlığa kadar sızmış "devlet memurları" henüz hafızalarda tazedir. Kanun Hükmünde Kararname'ye hukuken karşı çıkıyormuş gibi yapıp, aslında siyaseten karşı çıkan çevrelerin bu gerçeği unutmamaları gerekir.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Anayasa Mahkemesi üyeliği ve başkanlığı yapmış bir Anayasa hukukçusu olarak Kanun Hükmünde Kararname'nin Anayasa'ya aykırılık taşıyıp taşımadığını saptayacak niteliklere sahiptir. Türkiye'nin siyasi tercihinin demokratik laik Cumhuriyet'ten yana olduğunun bilincinde olan ve görev aldığı her aşamada bu tercihi destekleyen bir hukuk adamı olarak kararnamenin amacına siyaseten ters düşmesi söz konusu değildir. Eğer hukuki açıdan bir kuşkusu yoksa, kararnameyi imzalayarak yürürlüğe koyacaktır. Bu açıdan bir tereddüt taşıması halinde ise kararnameyi Anayasa Mahkemesi'ne gönderme yetkisi vardır. Cumhurbaşkanı Sezer, bütün bu faktörleri göz önünde bulundurarak, en uygun kararı verecektir.


Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr