Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       "Milenyum" dediğimiz de, "salise" gibi zamanı sınırlama, tanımlama gayretlerimizin "binyıl"la ifade edilen küçük bir toplamı. Nereden başlayarak, nereye kadar, kime ve neye göre, neyi topladığımız da tartışılır tabii.
       İsa'nın doğumunu, "sıfır" saliseyi de zamanın parçalanabilir çekirdeği olarak kabul ettiğinizde sonuç böyle oluyor.
       İki binyılı geride bırakıp, üçüncü binyıla girmiş oluyorsunuz.
       Elinizde bir Einstein olduğu sürece, bunun böyle olduğunu kabul etmek zorunda da değilsiniz elbette...
       * * *
       İNSAN ömrü henüz bir asra bile ulaşmadığına göre, yüzyılların, binyılların, milyonyılların tek tek insanlar için duyumsanabilir, tanıklık edilebilir, somut bir anlamı yok.
       Sonuçta zamanın tek tek insanlar için anlam ifade eden sınırı, yaşam süresi kadar. O süre bittiğinde bütün zamanlar sizin için bitiyor. Zamanın Gerçek sınırı bu...
       Toplamına ekleyeceğiniz "bir an" kalmadığında zamanın sonuna dayanmış oluyorsunuz. Ne geçmiş, ne gelecek "bir an"ın; ne geçmiş, ne gelecek "yüzyıllar"ın, ne de "milenyumlar"ın anlamı kalıyor.
       Peki insan bunun farkında mı?
       Zamanın içine oturup, durup düşündüğünde belki...
       Ama akışı içinde değil...
       Değil ki; rengine, diline, dinine, cinsine, mülküne düzen kuruyor.
       Değil ki; insan insanı öldürebiliyor.
       Değil ki; tarihi savaşlarla yapıyor.
       Değil ki; ABD'li üç zenginin varlığı, 48 ülkenin varlığından fazla olabiliyor.
       Değil ki; bir avuç insan on binlerce dolara dünyanın tepesinde tepinip, çığlık atarken, milyonlarca Afrika çocuğu bir tas pirincin peşinden koşarak, aynı milenyuma girebiliyor.
       Değil ki, insanı öldürme teknolojisine ayrılan kaynak, yaşatma teknolojisine ayrılan kaynaktan fazla olabiliyor.
       Değil ki; insan zamanın yaşamla sınırlı olduğunun farkına varmadan yaşayabiliyor.
       * * *
       OYSA farkında olsa...
       Bütün gücünü, zamanın gerçek sınırını ötelemeye, öldürmeye değil yaşatmaya, aç bırakmaya değil, doyurmaya, insan ömrünü sanal zaman dönümlerine değil yüz yıla yaşayarak tanıklık edecek uzunluğa ulaştırmak için harcaması gerektiğinin de farkına varır...



Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr