Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, İsviçreye hareketinden önce, "ne pahasına olursa olsun çözüm" yaklaşımında olmayacaklarını vurguladı. Türk heyeti, olmazsa olmazlarını İsviçrede Annan planına geçirmeye çalışacak.Dışişleri Bakanı Gülün de vurguladığı gibi bunlardan birisi de varılacak anlaşmanın ABnin temel hukukuna dahil edilmesi ve değiştirilmeyeceğinin güvence altına alınması. Kısıtlama veya başka deyişle ayrıcalıkların AB tarafından değiştirilemez kabul edilmesi. ABden gelen mesajlar ise, Türk tarafının bu talebinin sıcak karşılanmadığı yönünde...Bu sorunun temel konularından birini mülkiyet oluşturuyor. Annan planı, mülkiyet sorununun çözümünde toplu bir yaklaşım yerine bireysel mülkiyeti esas alıyor. Tazminat yoluyla toplu hesaplaşma, toplu takas yöntemi yerine, tek tek bireylerin eski mülklerine dönüşünü öngörüyor ki, bu bir yandan KKTCde mülkiyet sorunu yarattığı gibi ileriye dönük Türk - Rum çatışmasına, toplumsal huzurun bozulmasına zemin hazırlayıcı bir etkin niteliği taşıyor.Türk tarafı bu sorunu ve gelecekte çatışma zemini doğmasını önlemek amacıyla, mülkiyet sorununun toplu çözülmesini, varılacak anlaşmanın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin mülkiyetle ilgili protolünden ayrık tutulmasını istiyor. Oysa, Annan planı bunun tam tersini öngördüğü gibi AB de aynı görüşü taşıyor.Kuşku yok ki, İsviçre sürecinde de tarafların en çok tartışacakları konulardan biri mülkiyet sorunu olacak. Bu sorunun ileride delinmeye uygun biçimde bir sonuca bağlanması Türkler açısından nihai çözüm sayılmayacak...1974 Kıbrıs Barış Harekatından sonra Kuzeydeki Rumlar Güneye, Güneydeki Türkler de Kuzeye yerleşmiş, 1975 yılında BM gözetiminde nüfus mübadelesi yapılmıştır. 1977 yılında Kuzeydeki Rum malları devletleştirilmiş, şehit ailelerine, mücahit ve mukavemetçilere, Türkiyeden gelip yerleşenlere tapuyla birlikte verilmiştir. Güneydeki Türk malları ise fona devredilmiş, göçmenlere ve isteyen Rum vatandaşlarına düşük bedelle kiralanmış, sınırlar açılınca bazı Türk mallarının da değişik gerekçelerle kamulaştırıldığı görülmüştür. Bunların özellikle değeri artan Türk malları olduğu anlaşılmıştır.Kuzeyde ise Rum mallarının tahsisinden sonra birçok kez el değiştirdiği, alınıp satıldığı gözlenmiştir. Ayrıca birçok Rum malı üzerinde yeni tesisler yapıldığı, ilaveler gerçekleştirildiği de görülmüştür. Bu tahsis ve işlemler, sorunun ileride toplu mal - mülk takası yapılacağı varsayımına dayanmıştır.Oysa Annan planı, böyle bir çözüm yerine bireysel mülkiyeti esas alan bir yaklaşım benimsemiştir. Annan planı, KKTCnin verdiği tapuları da tanımamaktadır.Annan planı, bu malların eski sahiplerine iadesini öngördüğü gibi Türkiye aleyhine tazminat yolunu da açık tutmaktadır. Loizidu davasında görüldüğü gibi, Rumların mallarını geri almalarından başka Türkiyeye karşı tazminat davası açma yolları da açıktır. Loizidu davası esas alınırsa Türkiye ileride altından kalmayacağı büyüklükte tazminatlara da mahkum edilebilecektir.Bu anlayış, Türklerin haklarını, kendi katkılarıyla mal - mülk üzerinde yarattıkları ilave değerleri ortadan kaldırmaktadır. Yıllarca ambargo altında gelişmeyen Kuzeyde Türklerin ekonomik kayıpları ise hiç dikkate alınmamaktadır.Annan planının mülkiyet sorununa yaklaşımı hem ekonomik haksızlığa yol açacak, hem de birlikte yaşama sürecinde toplumsal çatışmaları davet edecek niteliktedir.Bu sorun toplu takas yöntemiyle çözülemez ve çözüm de değiştirilmeyecek bir güvenceye bağlanamazsa 30 yıldır kimsenin burnunun kanamadığı Kıbrısta mülkiyet mayını döşenecek demektir... fbila@milliyet.com.tr Kıbrıs sorununda dörtlü görüşme aşamasına gelindi. Görüşmeler bugün İsviçrede başlayacak. Kıbrısta görüşmelerde bir ilerleme sağlanamadı.