HARBİYE öğrencileri, herhalde, okul sıralarındayken, "ileride sıkı bir bankacı olurum" diye düş kurmuyordur.
Ve herhalde, Harp Akademileri'nde okuyan kurmay subay adayları da, "ülke ekonomisinin huzur ve güveni için paraya komuta etmek" hevesiyle yanıp tutuşmuyordur.
İlk yıldızla sokağa çıktıklarında, hep üzerlerinde sandıkları hayranlık dolu bakışlara karşılık, omuzlarını hafif yükselterek, gözlerini fazla oynatmadan, dik yürüyüşlerinde bir "Atatürk olma ihtimali", en azından O'nun ocağına mensup olmanın saklanamayan gururu yok mudur?
Askerinden dolmuş parası almayan, önce onu yedirmeye, giydirmeye, ısıtmaya çabalayan; her yürüyüşlerinde tüyleri ürperip, gözleri dolan, omuzlarında, kucaklarında çocuklarıyla illa da fener alayına giden bu halkın ordusunda subay olmanın, hele paşa olmanın, hele hele komutan olmanın, toz konmaz bir yeri yok mudur?
Vardır...
Hem de kolay kolay sarsılmaz bir biçimde vardır.
O kadar ki, bu halk, ordusunu bir tarafa, dünyayı bir tarafa koyacak kadar sever askerini, askerliğini...
Doğrulukta, dürüstlükte, güvenirlikte birinciliği hep askerine verir.
* * *
BU halk askerine verilenden gocunmaz.
Orduda veya emeklilikte subayına tanınan olanakları, kıyaslamaz.
Bu halk, askerini, subayını aç bırakmaz, muhtaç etmez.
İşte, Türk subayının, hele paşalarının, hele hele komutanlarının omuzlarındaki yıldızların ağırlığı, ayrıcalığı buradan gelir?
Bu nedenledir ki, Komutanlar, "ticaret"ten anlamaz...
"Faiz" hesaplamaz...
"Arbitraj" nedir, bilmez...
"Forward" işlemlerinden anlamaz...
Alıp - satmaz...
"Broker" tanımaz...
Ordu yönetmeyi bilir, holding yönetmeyi bilmez...
* * *
BÖYLEDİR...
Böyledir de, neden bankalar, holdingler, emekli paşaların yıldızsız omuzlarının peşine düşerler?
Ve neden içlerinden bazıları, ordular, kuvvetler yönettikten sonra, banka yönetmeye, holding sevketmeye razı olurlar?
Acaba neden?
Mesela, siz ne dersiniz Teoman Koman Paşam?
Yazara E-Posta: f.bila@milliyet.com.tr