IMF ve hemen arkasından Dünya Bankası'nın Türkiye'ye verilecek kredi dilimlerine ilişkin toplantıları ertelemelerine ilişkin öne sürdükleri gerekçeler hükümeti tatmin etmiş değil...
Hatta Başbakan Ecevit'in, "öne sürdükleri engelleri biz ortadan kaldırdıkça bir başka gerekçe öne sürüyorlar" yaklaşımı içinde olması, IMF'nin son kararına hükümetin "kuşku"yla baktığını gösteriyor.
Ecevit'in dün Bakanlar Kurulu'na yaptığı sunuşun ekseni de böyleydi.
Başbakan'ın Bakanlar Kurulu'na verdiği mesaj şöyle özetlenebilir:
Telekom gerekçesini öne sürdüler.
O sorun çözüldü.
Bu kez Emlakbank, dediler...
O da aşıldı.
Genel olarak bankalar, dediler.
İlgili tüm yasaları çıkardık, düzenlemeler yapıldı.
Bu kez de faiz demeye başladılar.
IMF'nin bu yaklaşım içinde olması, her gerekçe ortadan kalktıkça bir başkasını gündeme getirmesi, "Türkiye'ye destek" konusunda, "samimiyet ve güven" sorgulamasına neden oluyor.
Aylarca Türkiye üzerinde "siyasi destek, samimiyet ve güven" sorgulaması yapan IMF, şimdi aynı "kuşku"ların kendisine yöneltilmesiyle karşı karşıya.
Hükümetteki havanın bu olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Acaba IMF, tatmin edici olmayan gerekçeler öne sürerek ne yapmak istiyor?
Sorusu, siyasi çevrelerde sık tekrarlanmaya başladı.
Bu arada Devlet Bakanı Kemal Derviş'in karşılaştığı her sorunda, büyük - küçük demeden IMF'yi devreye sokması da soru işaretlerine neden oluyor.
Acaba, Telekom yönetiminin oluşumunda uzlaşma sağlanmasına karşın, "bana niye direndiniz" gibi bir tepkiyle, yurtdışına giden Derviş adına IMF, "madem öyle işte böyle mi demek istiyor" sorusu da sorulmuyor değil.
Derviş, yola çıkınca "sorun" düğmesine basan IMF, acaba, Derviş dönerken, "çözüm" düğmesine mi basacak?
Böylece, "siyaseten" giderken de gelirken de Derviş mi kazanmış olacak?
Bu sorular da hükümetin gündeminde...
Başbakan Ecevit ve koalisyon liderlerinin aldığı karar, Derviş, dönünceye kadar beklemek...
IMF ile sorunu tırmandırmamak...
Bekleyip, görmek...
Acaba, IMF, "Karayolları 115. Bakım Onarım Şefi'ni beğenmedik, değiştirin, değiştirmezseniz, yardım beklemeyin" mi, diyecek, yoksa, "şu Kıbrıs işini de bir halletsek artık" mı diyecek?
Bekleyip, göreceğiz...