RTÜK Başkanı Zahid Akman, istifa etmeyeceğini bir kez daha açıkladı. Başkanlık süresi sona erdikten sonra bir daha aday olmayacağını açıklamakla yetindi. Başkanlığa aday olmayacak, RTÜK üyesi olarak görevi devam edecek.
Kuşku yok ki, Zahid Akman’ın bir suçu olup olmadığına ancak mahkeme karar verebilir. Ancak, bazı görevler ve konular hassastır. Bu konumdaki kişiler, yargı sürecinin sağlıklı yürüyebilmesi için işgal ettikleri makamı bırakırlar.
Denetim hukukumuz ve bürokratik geleneğimiz bu yöndedir. Örneğin, bir teftiş sırasında veya sonrasında soruşturma söz konusu olursa, yetkili müfettiş, görevliyi açığa alır. Buna yetkisi yoksa, açığa alınmasını yetkili makama teklif eder ve onun gereği yapılır. Bunun amacı, soruşturmanın selametidir.
Bağımsız kurullarda böyle bir hukuk yok. Eğer soruşturma özel usullere tabi ise yetkili makamın onay vermesi gerekir. Zahid Akman olayında böyle bir durum görmüyoruz. RTÜK’ün sağladığı dokunulmazlık sürüyor. İstifa ise tek taraflı bir tasarruf ve Akman istifa etmiyor.
Siyasi boyut
RTÜK’ün ilgili olduğu bakan olarak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Akman’ın istifasını istedi. Bunda ısrar da etti. “Yetkim olsaydı, görevden alırdım” anlamına gelecek ifadeler kullandı.
Akman’ın buna karşın istifa etmemesinin en önemli nedenlerinden biri kuşkusuz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Arınç gibi düşünmemesi. Erdoğan, Akman’ın kendini en iyi şekilde savunacağını söylemekle yetindi. Ancak, istifasını beklediği yönünde bir imada dahi bulunmadı.
Başbakan’ın bu desteği, Akman’a koruma sağlıyor. Soruşturma izni de dikkate alınırsa, dokunulmazlık devam ediyor.
Bu yönü itibarıyla RTÜK Başkanı siyasal bir soruna dönüşmüş durumda. Bir yanda Arınç ve muhalefet liderleri, diğer yanda Akman ve Başbakan duruyorlar.
‘Bağımsız’ kurullar
Bu olayın ortaya çıkardığı bir diğer gerçek de Türkiye’de bağımsız kurulların gerçekte bağımsız olmadıkları. Kurul üyeleri hangi partinin adayı olarak seçilmişlerse, tıpkı parlamentodaki parti grupları gibi davranıyorlar. Hatta parti gruplarında bazen çatlak ses çıktığı veya dolaylı olarak karşı tavırlar konulduğu görülüyor ama bağımsız kuralların lidere bağlılıkları çok daha fazla.
Bu durumda “bağımsız” olmaları gereken kurulların bağımsız karar verdiklerine inanmak çok zor. Seçildikleri parti kontenjanına göre değil hukukun üstünlüğü ve mesleki bilgilerine göre hareket etmeleri gereken başkan ve üyeler, seçildikleri partinin liderine bağımlı çalışıyorlar. Bu sadece RTÜK için değil diğer bazı kurullar ve kurumlar için de geçerli.
Bu durum, üyelerini parlamentonun seçtiği kurum ve kurullara olan güveni ciddi ölçüde zedeliyor. Bağımsız, tarafsız olması gereken kurum ve kurulların, siyasi bağımlılık içinde hareket etmeleri, bu kurum üyelerinin parlamento tarafından seçilmesine niye itiraz edildiğini veya niye kuşkuyla bakıldığını da ortaya koyuyor.
Bu durum, çoğunlukla cumhurbaşkanının seçtiği ve atadığı üyeler için de geçerli. Hele bu atamalar yargıya yapılmışsa, çok daha büyük önem taşıyor.
Başkanını veya üyelerini kendi seçmeyen kurum ve kurullara yapılan atamalar sonrasında o kurum ve kurullar kısa sürede siyasallaşıyor.
Türkiye’nin önemli sorunlarından biri de bu...