Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hava sahasını ihlal eden her uçak, sorgusuz sualsiz düşürülseydi, Türk Hava Kuvvetleri’nin, bu yıl içinde 114 savaş uçağı düşürmüş olması gerekirdi. Hava sahası ihlalleri, hemen her gün gerçekleşen ve uluslararası hukuka uygun olarak birkaç dakika içinde çözülen olaylardır.
O kadar ki, örneğin, Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi sitesinde her gün vuku bulan hava sahası ihlalleri rutin biçimde duyurulur.
Bu yıl içinde büyük çoğunluğu Yunan Hava Kuvvetleri’ne ait olmak üzere İtalyan ve İsrail uçaklarıyla birlikte toplam 114 uçağın, Türk hava sahasını ihlal ettiği bilgisi Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesinde yer alıyor. Sadece son bir hafta içinde Türk hava sahasını ihlal eden uçak sayısı 6’yı bulmuş durumda.
Türk Hava Kuvvetleri, bu uçaklardan hiçbirini düşürmüş değil. Uluslararası hukuk ve prosedüre uygun olarak Türk Silahlı Kuvvetleri, bu ihlallerin tamamını tespit etmiş, yaptığı uyarı üzerine uçaklar Türk hava sahasını terk etmişlerdir.
Uçakların sürati dikkate alındığında 1-2 kilometrelik ihlallerin olağan karşılandığı ve uyarı üzerine hava sahasını terk ettiği de bilinmektedir.
Yine Genelkurmay Başkanlığı sitesinde yer alan bilgilere göre, söz konusu uçakların Türk hava sahasını ihlal süreleri, 20 saniye ile 9 dakika arasında değişmektedir.
Bu bilgiler de gösteriyor ki, hava sahası ihlalleri, uyarı ve önleme uçuşlarıyla çözülmektedir.

Suriye’nin gerekçesi
Hava sahası ihlallerinin uçak düşürmeyle sonuçlanması için geçilmesi gereken birçok aşama bulunuyor.
Uzmanların verdiği bilgiye göre, hava sahasına tecavüz eden uçak önce uyarılıyor. Uyarıya rağmen ihlali sürdürürse, uçaklar kaldırılıyor, önleme uçuşu yapılıyor. Yabancı uçak buna rağmen hava sahasını terk etmezse, ikaz ateşi açılıyor. Buna rağmen ihlali sürdürürse uçak zorunlu inişe mecbur ediliyor.
Bu durumda Şam yönetiminin, “Hava sahamızı 1 kilometre ihlal etti, bu nedenle vurduk” veya “Kaza oldu” biçimindeki açıklamalarının kabul edilebilir bir yönü yoktur.
Esad yönetimi, bir hata yaptığını kabul etse ve özür dilese bile silahsız bir Türk keşif uçağını düşürmesi iyi niyetle açıklanamaz.

Gergin ortam
Türkiye-Suriye ilişkileri, büyükelçilerin çağrılmasına varacak kadar kötü bir dönemden geçiyor.
Esad yönetimi, muhalif güçlerin, siyasi ve askeri olarak Türkiye tarafından desteklendiği düşüncesinde. Muhaliflerin her hareketinin Ankara tarafından organize edildiği, Türkiye sınırından muhaliflere silah ve mühimmat gönderildiği, sığınmacı gibi görünen Suriyeli muhaliflerin de çatışmalara katıldığı gibi iddiaları gündemde tutuyor.
Bu gergin ortam içinde kimliğini ve silahsız olduğunu bilebilecek durumda olmasına rağmen Türk uçağı bir tepki sonucu vurulmuş olabilir.
Bir iç savaş yaşayan ve her an uluslararası bir müdahale endişesi taşıyan Suriye yönetiminin, bölünmüş silahlı kuvvetlerini tam olarak kontrol edebildiği de kuşkulu. Bir Suriye pilotunun, uçağı ile birlikte Ürdün’e sığınması da Suriye ordusunda emir-komuta zincirinin sağlıklı olmadığına işaret ediyor. Ordu mensuplarının bazılarının silahlarıyla beraber, “Özgür Suriye Ordusu”na katılması da aynı yönde en önemli kanıtı oluşturuyor.
Bu koşullar içinde Türk uçağının vurulması konusunda kararın nasıl üretildiği ve uygulandığı da sorgulanması gereken bir konu.

Sağduyu esas olmalı
Yaşanan bu gergin ortam içinde bir kıvılcımın bölgede büyük bir yangına yol açacağını en iyi bilenlerin başında kuşkusuz Ankara geliyor. Suriye’nin, Türk savaş uçağını düşürmüş olması karşısında Ankara, bütün haklarını koruyacak askeri ve siyasi, güç ve yeteneğe sahiptir. Yine kuşku yok ki, olay tümüyle aydınlatıldıktan sonra bu haklarını tereddütsüz kullanacaktır.
Ancak bu süreçte Ankara’nın soğukkanlılığı elden bırakmaması ve sağduyuyu esas alması gereklidir.
Duygusal tepkilerle ateşe körükle gidilmemeli, haklıyken haksız duruma düşülmemelidir.
Krizin, telafisi zor sonuçlar doğurmaması için Şam yönetiminin hatasını kabul etmesi, uluslararası hukukun yüklediği sorumluluklarını yerine getirerek, Ankara’ya karşı iyi niyetini kanıtlaması en doğru yol olur.