Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili iptal kararı ve gerekçeleri tartışılıyor. Yüksek Mahkeme’nin gerekçeli kararı hukuki açıdan ne gibi özellikler taşıyor?
Bu kararın hukuki sonuçları neler?
Bu soruları anayasa hukukçusu ve eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç’e yönelttim. Teziç, kararın hukuki özelliklerini ve sonuçlarını şöyle özetledi:

İçtihat süreklilik kazandı
1- Anayasa Mahkemesi bu kararıyla daha önce oluşturduğu içtihada süreklilik kazandırdı. Yüksek Mahkeme, 1970’li yıllarda verdiği değiştirilmesi teklif edilemez maddelere ilişkin kararlarına, türban yasağıyla ilgili 1989 ve 1991 yıllarında verdiği kararlara ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıf yaparak içtihadına bağlı kalmıştır. İçtihat değişmemiş süreklilik kazanmıştır.

Esastan inceleme yolu
2- Kararın gerekçeleri incelendiğinde, Anayasa Mahkemesi’nin, değiştirilmesi teklif edilemez hükümleri doğrudan veya dolaylı olarak etkileyecek anayasa değişikliklerinin esastan incelenmesinin yolunu net bir biçimde açtığı söylenebilir. Bu yolun açık olduğuna ilişkin, 1970’li yıllara ait kararlarını daha anlaşılır gerekçe ve ifadelerle kesinleştirmiştir.

Şekilden esasa gidiş
3- Mahkeme bu kararıyla, “değiştirilmesi teklif edilemez” kuralını, bir şekil kuralı olarak yorumlamıştır. Şekil kuralından hareket ederek esastan inceleme yapılabileceğini hüküm altına almıştır. Bu yolla esas incelemesi yapmaya yetkili olduğunu kararlaştırarak bu konudaki tartışmaları sonlandırmıştır.

Meclis, yetkisini aştı
4- Bu karardan hoşnut olmayanlar, siyasi bir bakışla, Anayasa Mahkemesi’nin yetki gaspı yaptığını ifade ediyorlar. Oysa, Anayasa Mahkemesi’nin hukuki çerçevede yaptığı değerlendirme, aslında TBMM’nin yetki gaspı yaptığını ortaya koymaktadır. Gerekçeli karar, anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez 4 maddesini doğrudan veya dolaylı olarak değiştiren anayasa değişiklikleri yapılmasını, TBMM’nin yetkisini aşması olarak nitelendiriyor.
Bu husus, gerekçeli kararda şöyle ifade ediliyor:
“Anayasa’nın 175. maddesine göre Anayasa’yı değiştirme yetkisi TBMM’ye tanınmıştır. Kaynağı Anayasa olan bu yetkinin Anayasa’nın öngördüğü yöntemlerle ve Anayasa’ya uygun olarak kullanılacağı kuşkusuzdur. Yasama organı bu yetkisini 175. maddede belirtilen yöntemle kullanırken, yetkinin her şeyden önce asli kurucu iktidar tarafından kullanılmasına izin verilen bir yetki olması gerektiği açıktır.”
Bu hükmün anlamı şudur: Asli kurucu iktidar, TBMM’ye Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemez 4 maddesi dışındaki maddeleri değiştirme yetkisi vermiştir. TBMM, ilk 4 maddeyi doğrudan ve dolaylı olarak değiştirmeye kalkarsa yetkisini aşar. Nitekim, gerekçede, “Anayasa’nın 4. maddesinde, Anayasa’nın 1. maddesindeki devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesinde hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez, denilmek suretiyle 175. maddede belirlenen yetkinin kullanılamayacağı, kullanılsa dahi hukuken geçerli olmayacağı alanlar açıkça belirlenmiştir” denilerek, yasama organının yetkisiz olduğu bir alandaki yasama faaliyetine hukuksal geçerlilik tanımanın mümkün olmadığı, hüküm altına alınmıştır.

Sayısal çoğunluk yeterli değil
5- Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerinin TBMM’de sayısal yönden yeterli oyla geçmesinin onun hukuki olarak geçerli olması anlamına gelmeyeceğini de açık biçimde ifade etmiştir. Bu husus, kararda, “Anayasa’nın ilk 3 maddesinde değişiklik öngören veya Anayasa’nın sair maddelerinde yapılan değişikliklerle doğrudan veya dolaylı olarak aynı sonucu doğuran herhangi bir yasama tasarrufunun da hukuksal geçerlilik kazanması mümkün olmadığından, bu doğrultudaki tekliflerin sayısal yönden Anayasa’ya uygun olması tasarrufun geçersizliğine engel olmayacaktır” ifadesiyle yer almıştır.

Türban konusu kapandı
6- Anayasa Mahkemesi’nin bu kararıyla türban konusu hukuken kapanmıştır. AKP’nin ve MHP’nin, anayasa değişikliği yolunu zorlayarak türbanı serbest bırakma girişiminde bulunmaları, bu yolun tümüyle kapanmasıyla sonuçlanmıştır. Bundan sonra aynı yönde bir girişimde bulunulması hukuken mümkün değildir. Özet olarak, Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konudaki kararları dikkate alındığında, Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan düzenlemenin, bir yandan dini siyasete alet ettiği, öte yandan da başkalarının haklarını ihlale yol açtığı ve kamu düzeninin bozulmasına sebebiyet verdiği gerekçeleriyle, laiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.