Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yokluğun büyük yalnızlığını kalplerinde bir mühür gibi taşıyanlar, bayram sabahlarının yükünü bilir. Ve bayrama kıymet verin ya da vermeyin tüm evlerde bayram, küçüklüğün o büyük saflığı gibidir. O saflığa biraz olsun yaklaşabilmek umuduyla; iyi bayramlar

Bu sabah, bazı aileler bir arada, mutlu ve huzurlu biçimde bayram kahvaltısı yapıyorlar.
Bazı anneler, 20 yaşında askere, okula, çarşıya, işe gönderdiği çocuklarının mezarında gözyaşı dökerken, bazı anneler cezaevindeki, gurbetteki, yanıbaşındaki çocukları için dua ediyor.
Bazı masalar eksik, bazılarında o eksiğin bir gün dolacağı umudu, bazılarında hiç dolmayacağını bilme duygusu sabahın üzerini örtüyor.
***
İlk bomba Diyarbakır’da, 5 Haziran 2015’te yapılan HDP mitinginde patlamıştı.
Bombayı miting alanına koyduğu iddia edilen Orhan Gönder ve diğer sanıkların duruşması vardı geçen hafta.
Güvenlik gerekçesiyle Sincan Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne alınan davayı izleyenler birbirlerini tanıyorlardı.
Saldırıda yaşamlarını kaybedenlerin yakınları, yaralananlar ve iki bacağını birden kaybeden Lisa Çalan.
Hem Diyarbakır, hem de 10 Ekim Ankara Garı katliamının davalarını yakından takip eden 10 Ekim Dayanışması’ndan Hazel Başköy’ün dikkatini, önceden görmediği bir teyze çekti.
Elindeki mendille gözyaşını silen kadına yaklaştı Başköy, “Abla, sen kayıp yakını mısın, yaralı mı?” diye sordu.
Kadın, “Ben katilin anasıyım” diye yanıt verdi Başköy’e.
Duruşmaya verilen arada iki bacağını kaybeden Lisa Çalan, tekerlekli sandalyesi ile kadının yanına geldi. Sonrasını, o anın tanığı Başköy anlatsın:
“Lisa, kadının önüne durup gözyaşları içinde şu cümleleri haykırdı: ‘Ana, bize ne yaptılar böyle. Sana hiçbir kinim yok. 2 yıldır yaşamıyorum ben, acı çekiyorum, eşimi dostumu, yoldaşlarımı her şeyi kaybettim ben. Oğlun nasıl yaptı bunu, nasıl? Kadın, gözyaşları içinde o mahkeme salonunu, o adliye koridorlarını çığlığıyla doldurdu, Lisa’nın ellerini kollarını öperken, ‘Kızım, kurban olurum sana. Neler yaşıyorum bir bilsen. Ben Aleviyim, Kürdüm. Oğlumdaki değişiklikleri görünce, gittim devletin kapısına, yetişin oğlumu IŞİD götürüyor, kurtarın oğlumu, bir şey yapacak bunlar. Biz Arapça bilmeyiz ama bu Arapça öğrendi, bir şey yapacaklar kurtarın dedim. Dinlemediler. ‘Oğlum gitti dedim’ yine bulmadılar. Çeksin cezasını ama konuşsun, ona bunları kim yaptırdı konuşsun diye geliyorum. Konuşmuyor, anlatmıyor hiçbir şeyi. Ölüyorum ben kızım, ölüyorum.’ Lisa ve o anne birbirlerine gözyaşları içinde sarıldı, hepimiz ağladık. Sonra annemiz mahkeme salonundan çıkarılan oğlunun ardından seslendi: “Oğul, oğul. Buradayım, gel beni de öldür oğul...”
Mahkemeyi yöneten hâkimin deyimiyle, “Delikanlı gibi konuşmayacağını söyleyen” Orhan Gönder, yine konuşmadı. Bu kez savunması, kendisinin esrar taşıdığı, bombadan haberi olmadığıydı.
Ölenlerin yakınları bir bayrama daha mezarlıkta, Lisa Çalan, tekerlekli sandalyede girdi.
El bebek büyüttüğü oğlunu o sanık sandalyesinde görmek zorunda kalan anne ise hiç anlamadığı bir karanlığın kuşatması altında.
***
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, yaşasaydı, muhtemel ki Ankara’yı yol edip, bütün duruşmalara katılacaktı.
28 Kasım 2015’te, son nefesini verdiği Sur’daki Dört Ayaklı Minare’nin hüzünlü yalnızlığı için de yol edecekti Ankara’yı.
Şimdi meslektaşları, 1.5 yıldır, 1.5 adım ilerlemeyen cinayetin dosyasını çözmek için uğraşıyor ardından.
Bayram sonrasında savcılıkla yapacakları yeni toplantıyı bekliyorlar, “küçük bir adım” umuduyla.
H H H
Ankara’da, TAK’ın Kızılay’daki otobüs durağına yönelik bombalı saldırısının duruşması da vardı geçen hafta Ankara’da.
Destina Peri Parlak’ın annesi Hacer Parlak, kızının acısıyla haykırdı:
“Destina o gün otobüs durağındaydı. Beni aramıştı geleceğim diye. Bir dakika sonra kucağında bomba patlamış, 2 gündür sanık avukatlarını dinliyoruz burada. Bizden sessizce beklememizi istiyorlar. Adli Tıp önünde bir yakınlarını beklediler mi hiç? Çocukları toprağa vermişler mi hiç, ben davadan çekilmelerini istiyorum. Elbette suçsuz olanlar aklansın ama suçlular cezalandırılsın. İhmali olan kamu görevlilerinin de burada olmaları gerekir” dedi.
Öfkesini kime yönelteceğini şaşırmış aileler.
Acılarını nereye gömeceğini bilemeyen insanlar.
Mahkeme bittiğinde, sonsuz bir yalnızlıkla, şimdi ne yapacağını düşünecek anne ve babalar.
***
Ankara’da 15 Temmuz davaları da görülüyor malum.
Orada da anneler ve babalar, çocuklarının hesabını sormak için bekliyor.
Sanıkların ağzından, “tatbikat”, “bilmiyordum”, “ben kapıyı kilitleyip oturdum” dışında söz çıkmıyor.
Büyük bilinmezlikle yaralanıyor, çok büyük sözlerin, çok büyük meselelerin içinde kalmış, bir ziyaretle mutlu olup, bir iki sözle avunabilen, çocuklarının hatıralarına sahip çıkmaya çalışan anne ve babalar.
***
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, işlerine geri dönmek için başlattıkları açlık grevi eylemlerinin 109. gününde bugün.
Gülmen de soluk alma zorluğu var, kaslarını oynatmakta zorlanıyor.
Özakça, duymakta güçlük çekiyor, konuşmakta ve günlük işlerini yapmakta.
Bir küçük diyalog, bir küçük kapı ile bitebilecekken, gencecik iki insan açlıkla ölüme, engelli hale gelmeye doğru ilerliyor.
***
Yokluğun büyük yalnızlığını kalplerinde bir mühür gibi taşıyanlar, bayram sabahlarının yükünü bilir.
Ve bayrama kıymet verin ya da vermeyin tüm evlerde bayram, küçüklüğün o büyük saflığı gibidir.
Ve adalet, eşitlik, anlamak, el uzatmak gibi hangi değer varsa, o saflığın içinde gizlidir.
O saflığa biraz olsun yaklaşabilmek umuduyla; iyi bayramlar.