Güneri CİVAOĞLU
Önce hükümetin
100. gün açıklamasının felsefesi...
Filozof Kant, "İnsanlık tanımı iletişim tavrıdır. Bilgisini, değer yargılarını, motivasyonunu paylaşmasıdır" der.
"Bunu başaramayanların, çevreden koptuklarını, kendilerinin anlaşılamadığı sanılarına kapıldıklarını...
Kendi içlerine dönüp, dışa kapandıklarını" belirtir.
Başbakan Yılmaz'ın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit ile birlikte dün düzenledikleri
"Hükümette 100. gün" bağlamındaki basın toplantısı, önce bu açıdan önemlidir.
Yani bu hükümet,
politikayı insani iletişim zemininde yapacağını gösteriyor.
Bilgilendiriyor.
Değer yargılarını ve motivasyonunu toplumla paylaşıyor.
Toplumdan kopmuyor, içe kapanmayacağının işaretlerini veriyor.
100. günde,
6. ayda... Yıl sonunda - hükümetlerin, genel seçimleri beklemeksizin - topluma hesap vermek gereğini ve saygısını duymaları, iletişimi sürdürmeleri,
çağımızın politika anlayışıdır.
Oysa
Refahyol, daha iktidara adımını atarken - akıl hocalarından -
"İlk 6 ay medyaya kulaklarınızı, gözlerinizi kapayın. Kendi doğru bildiğinizi yapın" nasihatını almışlardı.
Bunu uyguladılar. Hatta daha da ileri giderek
iletişimsizliği, kavgaya dönüştürdüler.
Şu satırların yayınlandığı gazete dahil, köklü bir geleneği olan gazete ve TV'ler, onlar için
"Zaten bizden değiller. Seçmenimiz onları izlemiyor. O halde önemli değiller" sınıfındandı.
Şimdi pişmanlar...
100 gün öncesinin
Türkiye'si için rakamlarla not verin,
1'den
100'e...
İsterseniz
Çiller'in iskarpinlerinin,
Necmettin Hoca'nın pabuçlarının içine ayaklarınızı sokup, onlar gibi düşünün.
Ve
100 gün önceki
Refahyol'un bıraktığı
Türkiye'ye - hadi hovardalık yapın -
100 üzerinden
100'not verin.
Ekonomi, dış politika, iç siyaset... Hayal bu ya
100 olsun.
Ama bu notun başında, yani solunda, bir
güven katsayısı vardır. Ve o
güven katsayısı "sıfır"dır.
Sol başında
"sıfır" olan bir rakam ne olursa olsun artık,
"sıfır", ya da "sıfır"ın kesridir.
İşte
100 gün önceki
Türkiye'nin
manzarası buydu.
Türkiye'de
gazetelerin, TV'lerin,
partilerin ve
liderlerin tek tartışma gündemi
darbe idi. Bir numaralı gündem maddesi
"askeri darbe" olan demokrasilerde
güven katsayısı elbette
"sıfır"dır.
Solunda bu sıfır olan ekonomi, dış politika, Güneydoğu sorunu, siyasi etik hangi
"değer" iddiasında olursa olsun, sıfırla çarpılıp sıfırlanmaktadır.
Kaldı ki, o boyutlar da
Allahlıktı.
Batı,
Refahyol nedeniyle,
AB dosyasını kapatmıştı. Ekonominin bütün dikişleri atmıştı. Enflasyon yüzde
100'e doğru yönelmişti. İktidar liderleri ordusuyla kavga halindeydi. Sendikaları, medyayı, adaleti, işvereni karşısına almıştı.
İşte böyle bir manzaranın üzerinden geçen
100 gün sonrası,
Başbakan Mesut Yılmaz, uzun bir konuşma yaptı.
Dinledim. Not aldım. Teypten önemli bölümleri tekrar izledim.
Vardığım temel sonuç şudur:
Hükümete
güven katsayısı artık
"sıfır" olmaktan kurtulmuştur.
Herhangi bir düzeyli ülkenin ciddi yönetimine
güven katsayısı oluşmuştur.
Aldığı ve alacağı icraat notları
"sıfır" katsayısıyla
"hiçliğe" mahkum değildir.
Ayrıca...
Refahyol'un son aylarında
Avrupa tarafından kapatılmış bulunun
AB dosyasının bu hükümet döneminde yeniden açtırılması, ekonomiye, ciddi bir kadro ile yeniden dikiş tutturulması, enflasyonun aşağı çekilmesi, döviz rezervlerinde rekora gidilmesi, ihracatta
25 milyar doların aşılması, yıllardır - komisyon ganimeti paylaşımı nedenleriyle - bekleyen bazı önemli ihalelerin nihayet yapılması, darbe söylemlerinin bitmesi, ordunun kışlasına çekilmesi, temiz toplum ve şeffaf devlet umutlarının artırılması - elbette - önemlidir.
100 gün sorgulamasının mizanıdır.
Vergi ve adalet reformları, 4 milyar dolar özelleştirme, yüzde 50 enflasyon, AB fotoğrafına 12.tam üye adayı olarak girmek, medyaya bilgi edinme özgürlüğü veren yasa, Susurluk simge olmak üzere, şeffaf devlet, temiz toplum gibi hedefler geleceğe dönük beklentilerdir.
Şimdilik, önemli olan, topluma saygı gösterilerek
100 günün simgesel hesabının verilmesi, yani
iletişimdir...
Ve kaybettiğimizi sandığımız
"değerli bir güven katsayısı"sının yeniden kazanılmasıdır.
Mucize beklemiyoruz...
Mucize zaten
100 gün önce gerçekleşti. Ama patinaj da istemiyoruz.
Yılmaz, dönüşümcü, yani toplumu bir düzeyden bir başka düzeye çıkaracak lider mi...
Yoksa hata yapmadan bu düzeyde patinaj sürecek mi?..
Türkiye'nin beklentisi birincisidir.
Yılmaz da
Strasbourg'a uçarken bana, siyaseti birgün bırakmak pahasına, büyük hedeflere yönelen dönüşümcü liderliği benimsediğini...
Özal'ın
ANAVATAN'a kazandırdığı kimliğin bu olduğunu söyledi.
Önyargısız...
Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr