G7 liderlerinin Bavyera Alplerindeki üç günlük toplantılarının ilk günü, ilk dakikaları…
İngiltere Başbakanı Borris Johnson gülerek “ceketlerini çıkarıp çıkarmayacaklarını, hatta daha fazla soyunup soyunmayacakları” sorusunu ortaya atıyor.
Ardından…
Mizahı şöyle sürdürüyor:
“Putin daha sert olduğumuzu anlamalı. Ona biz de göğüslerimizi göstermeliyiz!”
The Guardian gazetesine göre “Putin’in maço imajıyla G7 liderlerinin alayı” böylece Johnson tarafından başlatılıyor.
Kanada Başbakanı Justin Trudeau “üstümüz çıplak ata binelim” önerisinde bulunuyor.
Böylece
Ukrayna’da savaş, NATO zirvesi, G7 toplantısı…
Bunların hepsi “küresel azı dişi” gibi konular!..
Ama…
Toplumların gündeminde birinci madde “fiyatlar…”
Özellikle -iktidarların halka hesap verme zorunluğu olan- demokrasilerde önceliği de bu bağlamda “enflasyon” oluşturuyor.
……………..
Saygın Fransız gazetesi Le Monde’a göre “fiyatların etkilerini sınırlamak” Avrupa devletlerinde bir numaralı önceliği haline geldi.
“Acil sosyal yardım, daha düşük KDV, daha düşük yakıt vergileri”
AB’nin zirvesindeki en güçlü iki isimden biri olan, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen “sarı ceket ve mavi bluz” giymişti.
Ukrayna bayrağının renklerini temsil eden bu giysiyle umut veren bir açıklama yaptı.
“Ukraynalıların bizimle Avrupa rüyasını yaşamasını istiyoruz” dedi.
Böylece Ukrayna’nın AB’ye “tam üyelik aday statüsü” açıklanmış oldu.
Bu noktaya gelmek hiç de kolay değildi.
Özellikle Fransa, İtalya, Almanya gibi AB’nin öncüsü “Troyka” epey direnmişti.
Bu üç ülkenin de Rusya’yla ciddi ekonomik bağları var.
Rus gazı petrolü ise tereddüdün ana kaynağı.
Tatsız bir haber için yazıya şöyle gireyim.
Kolej müdürü bir erkek öğrencinin babasını davet eder.
Ona sorar:
“Beyefendi oğlunuzla ilgili bir iyi, bir kötü haberim var. Önce hangisini söyleyeyim?”
Zavallı baba “Önce kötüsünü söyleyin lütfen müdür bey” der.
Müdür kötü haberi verir:
“Oğlunuz gay…”
Baba şaşırır,
Suudi Arabistan Veliaht Prensi MbS (Muhammed bin Selman) Ankara’da…
All Arab News’a göre, “MbS’nin Kahire ve Amman’daki görüşmeleri ilginç ve önemli.
Ancak Ankara’da Erdoğan’la görüşmesi büyüleyici olacak…”
Gerçekten “tarihi” bir yakınlaşma.
The Arab Weekly şu ince ve kritik ayrıntıya işaret etti:
“Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda öldürülmesi bağlamında, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘operasyonun Suudi hükümetinin en üst seviyeleri tarafından emredildiğini’ söylemişti.
Prens MbS’yi asla isimlendirmedi.”
Bu hassas ayrıntı Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a ziyaretinde ve Veliaht Prens MbS’nin İstanbul’a gelişinde yeniden yakınlaşma sürecinin şansı…
Gazeteci, bir meslektaşından şu kısa mesajı aldı:
“Rusların yaptırım listesinde yer aldığın için tebrikler/taziyeler.”
Gazetecinin adı Gideon Rachman.
Financial Times’ın dış haberler editörü, AB Basın Ödülü ve Siyasi Gazetecilik dalın da Orwell ödülünü kazanmıştı.
Daha önce çok kez Rusya’ya giden Rachman “Böylece Kremlin’in düşmanları listesinde olduğumu öğrendim” diye yazdı.
Anlaşılan artık gazeteciler de “yaptırım listesine” giriyor.
……………
Financial Times’taki yazısından satırlarla Rusya’daki değişimin adeta senaryosunu yansıtmakta.
Haftanın gündemi yüklü.
Önce yazıya gülümseyerek ve gülümseterek başlayalım.
ABD eski Başkanı George W. Bush (oğul) Putin’le konuşmasında çok etkilenmiş.
“Adamın gözünün içine baktım, onu çok açık sözlü ve güvenilir buldum” demiş.
Bunu Financial Times’ta (19 Haziran) okudum.
Anlatan ise bir zamanlar Rusya’nın en zengin oligarkı olan Mihail Hodolkovski.
ABD Başkanı’nın bu izlenimine Putin’i yakından tanıyanlar çok gülmüşler.
Bush’u tiye almışlar.
Vefatının 7. yıl dönümünde 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i güncelliğini sürdüren şu söylemiyle analım:
“Türkiye kendi kaynaklarıyla kendini besleyebilen az sayıda ülkelerden biridir…”
O zaman bu kelimeler bize “olağan” gelmişti.
Ama bugün “dünyada kıtlık ve açlık” kaygıları büyürken stratejik önemi vurgulanıyor.
Demirel’e rahmet dileyerek dünkü Washington Post’tan şu başlığı yansıtayım…
“Ukrayna Savaşı’nın dalga etkisi potansiyel bir kitlesel açlık…”
Gazete, Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle, dünyadaki buğday ve arpanın yüzde 30’unun engellendiğine, bunun 40 milyonu aşkın insanı açlığa iteceğine işaret ediyor.