Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

12 Eylül 1980 askeri ihtilalinin üzerinden 30 yıl geçtikten sonra 12 Eylül 2010’da referandum için, halk oy kullanacak.
İktidar, referandum için “12 Eylül darbecilerini yargılayalım” sloganına yapışmış durumda.
12 Eylül’de yönetime el koyan ihtilalcilerin gene 12 Eylül’de hedef alınmaları Tanrı’nın bir işareti mi?
Bu soru kafamı kurcaladı.
12 ve 12’nin böyle örtüşmesinin analizini yapayım.
Yasaya göre referandum kararının Resmi Gazete’de ilanını izleyen 120. günün sonrasındaki ilk pazar günü sandıklara gidilir.
Burada Cumhurbaşkanı Gül’ün önüne gelen referandum kararını inceleme süresi ve imza tarihi “belirleyici”dir.
Burada Yüksek Seçim Kurulu’nun hiçbir tercih hakkı, başka bir tarihe kaydırmak yetkisi yoktur.
Çünkü...
Cumhurbaşkanı tarafından imzalanır imzalanmaz Başbakanlığa gönderilir referandum kararı, Resmi Gazete’de yayımlanır.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen’den aldığım bilgiye göre “Referanduma götürülen anayasa değişiklikleri 7 Mayıs’ta Çankaya Köşkü’ne gönderilmiş, Cumhurbaşkanı Gül 12 Mayıs’ta imzalamış. 13 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayımlanmış.”

Tesadüfün böylesi
O halde referandum kararını Cumhurbaşkanı Gül 3-5 gün önce imzalasaydı, referandum 5 Eylül’de yapılacaktı.
Birkaç gün sonra imzalasaydı referandum sandıkları 19 Eylül’de kurulacaktı.
“12 Eylül’de 12 Eylül’cüleri sandıklara gömün” kampanya stratejisi işlemeyecekti.
12 Eylül ile 12 Eylül’ün birbirine örtüşmesi bir tesadüf olabilir.
Özellikle “kriz yönetimi” gereken zor süreçlerde devreye girmesi ve ağırlık koyabilmesi ile olumlu puanlar alıyor Cumhurbaşkanı Gül...
Ancak...
İktidarın referandumu “12 Eylül’ün rövanşı” eksenine kaydırması da eklenince “tesadüfün böylesi” diye düşündüm.
Öte yandan bir başka soru işareti daha var.
7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren daha geçen yıl Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Gül’ün konuğu olmuş değil miydi?
“12 Eylül ile 12 Eylül’ün çakışması” için “ilahi adalet” yorumunu yapanlara bir de bu açıdan bakmalarını öneriyorum.
“İlahi” değil belki “illaki” 12 Eylül de bir ihtimaldir.

Haberin Devamı

ÇANKAYA’DA YENİ YÖNTEM
Yukarıdaki “12 ve 12 çakışması” üzerinde çalışırken Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Gül ile birlikte başlatılan yöntemi de konuştuk.
Yasamada bir konu komisyonda kabul edilip genel kurula sunulunca bir kopyası da Çankaya Köşkü’ne gönderiliyor.
Çankaya Köşkü’nde bir uzmanlar grubu tarafından derhal incelemeye alınıyor.
Çalışmalardan raporlar Cumhurbaşkanı Gül’e sunuluyor.
Böylece daha Meclis’teki görüşmeler sürerken, Cumhurbaşkanı Gül bir süre sonra onayına sunulmak üzere önüne gelecek kanun hakkında ayrıntılı ve güncelleşmiş bilgi almış oluyor.
Gerektiğinde, görüşülmekte olan metindeki bazı sakıncalı noktaları yasamaya bildiriyor.
Amaç “arızaların önceden giderilmesi...”
Yani...
“Veto” ya da “Anayasa Mahkemesi” yollarını kapatıyor.
Yapıcı bir katkı bu...
Çankaya Köşkü’nde bazı yasaların hemen onaylanması veya bir süre incelenmesi “arızaların giderilmesi” uyarılarının dikkate ne derece alındığıyla ilgili.
Keşke vergi sorumlularının maliyeden “beyan öncesi görüş almaları gibi” yasama, Anayasa Mahkemesi’nden de “bağlayıcı olmayan” görüş istese.

Haberin Devamı

BİR GAZETECİLİK DERSİ

12 ve 12 çakışması

Tuğla kalınlığındaki (645 sayfa) Ejderha Dövmeli Kız adlı kitabı yeni bitirdim.
Son zamanların en gözde kitap üçlemesinin ilk cildi.
Dünya’da en çok satanların doruklarında.
Daha ilk sayfası bir “okuyucu kapanı...”
Yakalıyor.
Son sayfasına kadar elden bırakmak mümkün değil.
İsveçli bir gazetecinin macerasını yansıtıyor.
Zaten yazarı Stieg Lorsson da bir İsveçli gazeteci.
Her “bitti” dediğimde, roman bir yeni başlangıç yapıyor.
Önemlisi meslek açısından çizdiği “İsveç’te gazete okuyucusu” ve “İsveçli gazeteci” profili.
Gazeteci çok saygın, dürüstlüğü ve ödün vermezliğiyle tanınmış gözüpek bir adam.
“Yağmur yağacak” dese hava pırıl pırıl mavi ve güneşli olsa bile İsveçliler dışarı şemsiyeyle çıkacak kadar ona inanıyorlar.
Fakat “seni ele vermeyeceğim” diye söz verdiği “haber kaynağını” açıklayamadığı, o nedenle kanıtlayamadığı bir haber nedeniyle mahkemede mahkûm ediliyor.
Ve o anda İsveçli okuyucunun gazeteciye nasıl sırt çevirdiğini, onun -birkaç dost ve sevgilisi dışında- nasıl yalnız bırakıldığını ibretle okuyoruz.
“Artık ona kim inanır, onu kim okur” çıkmaz sokağına süpürülüyor.
Verilen söze sadakat, milyonları elinin tersiyle itiş, güven, sevgi ve saygıyla örülmüş sosyal değerler.
“İKSV’nin 60 bini devirdiği” şu günlerde gazetecinin kendisini haberleriyle borsayı çökerttiği iddialarına cevabı ile noktalayayım.
“İsveç ekonomisi, fabrikaları ve diğer gürül gürül çalışan üretim tesisleriyle yıllardır dimdik ayakta. Borsa ise buradaki ve sınırların ötesinden İsveç borsasına oynayan spekülatörlerin elinde. İkisini birbirine karıştırmayın.”