Bu satırları İstanbul'a uçarken yazıyorum.
İşte 14 gün aradan sonra "merhaba".
Tatile giderken okumuştum.
Deniz, güneş, tembellik beyin kapasitesini düşürüyormuş.
Uluslararası bilimsel deyimiyle "IQ"yu...
Yani...
"Zeka katsayısı" denebilecek ölçütü.
O nedenle tatil dönüşlerinde, ilk çalışma günleri verimin en alt düzeye düştüğü günlermiş.
Çaresi...
Tatil boyu günde birkaç saat zihin jimnastiği yaptıran oyunlar.
Örneğin...
Briç gibi kağıt oyunları...
Tavla...
Bilmece çözümleri...
Film, kitap, müzik adı bulmak üzerine kurulmuş grup oyunları...
Refleksleri diri tutacak sporlar...
Kısacası... En yanlış tatil görüntüleri şöyle:
Önce, kadınlara öğüt...
Yağa bulanıp kızgın güneşin altında saatlerce kızartma olmak için yatmak...
Erkeklere...
Ağır yemekler ve mezelere yumulup, bol alkol aldıktan sonra saatlerce uyumak...
Sabahın erken saatlerinde hergün bir saatlik yürüyüşler... En az 45 dakika yüzmek...
Bunlar, yılın stres birikimini eritiyor.
Okunacak kitaplar için genellikle su gibi akan romanlar, anılar öneriliyor.
Daha ciddi araştırmalar, raporlar, hele mesleği tatil yerine taşıyan dosyalar ve kitaplar, beynin rahatlamasını, dinlenmesini önlüyor.
Tatilin işlevini aşındırıyor.
Birlikte tatil yapılacak kişiler de iyi seçilmeli...
Negatif enerji vermeyen, neşeli, canlı, hayata bağlı... Zamanında sosyal olabilen... Zamanında susmasını, uzaklaşmayı, sessiz kalmayı bilen arkadaşlar.
Müzik dinlemek, spor yapmak, sakin ve gölgeli bir köşede kitap okumak istediğinizde bu isteklerinizi sezebilen duyarlı dostlar.
Cep telefonlarını kapalı tutmayı, yüksek sesle konuşmamayı, kumlarda koşuşarak etrafı rahatsız etmemeyi, suda bağırışmadan, boğulma taklidi yapmadan tatil geçirme kültürünü alkmış olanlar.
Bu tatilde medya dünyasına da bakışları izledim.
"Veteran"lığın eşiğini yani, mesleğin gurup vaktini ufukta görmeye başlamış bir gazeteci olarak, gözlemlerimi yansıtayım.
Gazetelerde de tatil psikolojisinin dikkate alan yayınlar yapmalıyız.
Genel, politik konuların yanı sıra, günlük yaşamı kucaklayan yaz günlerinin ortamına uygun yayın çeşitlemelerine geçilmesi gerekiyor.
Dergiler ve mizah yayınları biraz da bu nedenle kapışılıyor.
Yaz aylarında kıyılara doğru yoğun ve büyük bir nüfus hareketi var. Kış aylarında İstanbul ve Ankara'ya odaklanmış yayın konularının, yaz süresince bu yeni demografik oluşuma ve okuyucu coğrafyasına göre, daha çok değişmesi için sanki okuyucudan gelen bilinçaltı istek var!
Bizler nasıl ceket kravat atıyorsak, şortlara, tişörtlere geçiyorsak...
Gazeteler de yılın 8 ayı Ankara havasına endekslenmiş yayınlarından hiç değilse, bölge ekleri ile sıyrılmalı, yazlık görüntüler almalılar.
Tatil bölgelerindeki efsaneleri, tarihi yerleri ve doğal güzellikleri birer "GEZİ" dergisi, örneğin National Geographic Magazine özeniyle yansıtmalılar.
Yarı amatör yerel muhabirlerle değil, fotoğraf ustalarının kameraları ve deneyimli kalemlerin yazılarıyla... Doğal güzellikler, özelliği olan lokantalar, bölge balıkları, yemekleri, bölgenin insan unsuru...
Bölge haberleri...
En ucuz ve kaliteli tatil önerileri... Kamu araştırması kurumlarına yaptırılan yerli ve yabancı turistlerle anketler... v.s.
Gazetelerimiz bölge ekleriyle bir bakıma OMBUDSMAN görevi de yapabilir...
Örneğin... O tatil yöresindeki otellerin arıtma tesisleri çalışıyor mu?
Kimileri enerji giderinden kurtulmak için, bazıları bozulduğu ve onarılmadığı için devre dışı.
Denetim olmadığından, pis sular gece denize akıtılıyor.
Deniz sularından örnekler alıp, temizlik derecelerini yayınlasak kimbilir ne gerçekler ortaya çıkar.
Mutfaklar denetlense...
Vatandaş avuç dolusu para ödeyerek kaldığı turistik tesisin her gün kulaç attığı, ailesini soktuğu denizine nasıl pislik döktüğünü bilmeli ki bu ilkellik noktalansın.
Gazetelerin saptayacağı bilirkişiler, bu otellere temizlik yıldızları verseler...
Ahçılarına, sundukları lezzete göre de yıldızlar yayınlasalar...
İyi tesislere ödüller dağıtılsa... En başarılı yöneticiler, işçiler, ahçılar secilse... Röportajları yayınlansa... Yöredeki sağlık kurumları ve olanakları anlatılsa... Devletin keyfi artırdığı otoyol ücretleri... O.K'li biletlerle uçağa alınmayanlar yansıtılsa... v.s.
Tatilde en zararlı şey, görüntülere "kendi mesleğinin mercekleriyle" bakmak.
Ne var ki 40 yıla yakın süredir alışmışız.
Mesleğe ve turizme mütevazı bir katkısı olur diye şeytanın gör dediklerini, görmeden, yazmadan edemiyoruz.
Ama tatil gene de güzel.
Dönülmez akşamların ufkunda "artık vakit çok geç" derken bile, kızaran lacivert deniz, dalgaların çakıl taşlarındaki musikisi, mis gibi çam kokuları, hayalle gerçeğin birbiri içinde eridiği saatler, buğulu bir kadehde yudumlanan rakı...
İşte 14 gün için açılan ve kapanan parantez.
Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr