Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

KÜRT Özerk Yönetimi ilanının 14 Temmuz’da yapılmış olması bir rastlantı değil.
14 Temmuz 1789’da Fransa halkı krala karşı ayaklanmıştı.
Bastille hapishanesinin kapılarını kırıp mahkûmları serbest bırakmışlardı.
Kralı devirmişlerdi.
“Cumhuriyete” geçilmişti.
Bütün Avrupa’da hatta daha sonraki yıllarda Amerika’da etkisini gösterecek bu halk devrimi, tarihte dönüm noktasıdır.
Avrupa’daki krallıkları bu Fransız Devrimi deprem gibi vurmuştu.
Hatta...
Osmanlı’da “Tanzimat”ın ilanı da Fransız Devrimi’nden esinlenen aydınların baskısıyla gerçekleşti.
Sonuç...
14 Temmuz Fransız Devrimi demokrasinin de “ilk adımı” olarak kabul edilir. Küresel sempatiye ve saygıya sahiptir.
Fransa’nın büyükelçiliklerinde, başkonsolosluklarında, Fransızca eğitim veren okullarda, Fransız tatik köylerinde bile 14 Temmuz özel programlar hazırlanarak coşkuyla kutlanır.
O akşam Türkiye ve dünyadaki Fransız diplomatik misyonlarının düzenlediği davetlerde şampanya kadehleriyle “çın çın” yapılır ve “devrimin şerefine” denilirken, Diyarbakır’da “Kürt Demokratik Özerkliğinin” ilan edildiği haberleri geliyordu.
Her milletten davetli diplomatların konuştuğu konu olması doğaldır.
DTK, (Demokratik Toplum Kongresi) “özerklik” ilanı için 14 Temmuz’u seçerek bu küresel sempati ve saygıdan yararlanmak istemiş olmalı.

Haberin Devamı

YAPTIK OLDUYLA OLMAZ
ANCAK takvim yapraklarından 14 Temmuz’u seçerek “özerklik ilan etmekle” ve “yaptık oldu” kafasıyla “özerklik” olmaz.
Türkiye bir “hukuk devletidir.”
Anayasa’sı, yasaları, içtihatları, gelenekleriyle yönetilir.
Ortasında fermuar yoktur ki Diyarbakır ucundan çekip cart diye açasın ve içine güneydoğu’daki bazı illeri kapsayan “demokratik özerk Kürt yönetimini” koyasın.
Bunun başlatacağı süreç “özerklik” değil, “yargı soruşturmasıdır.”
TCK’nın ilgili maddelerini uygulamak -siyasetin tamamen dışında- savcının ve yargıcın zorunlu görevidir.
Diyarbakır’dan gelen haberlere göre bu hukuki süreç başlamış bulunuyor.
“Özerk yönetimin” kapsamı için daha önce yapılan açıklamalara göre “ön fikrimiz” var.
Yerel idari ve mülki yönetici...
Yerel Meclis...
Okullarda Kürtçe eğitim...
Başta öğretmenler olmak üzere kamu hizmetlilerinin yerel yönetim tarafından atanması...
Yerel kolluk güçleri...
Bunun anlamı -adı konulmamış- “federal” devlettir.
“Maliye, dış politika, milli savunma”nın ise Ankara’ya bırakılacağı ifade edilmiştir.
Temmuz 2011 Türkiye’sinde bunların olabileceğini sananlar çıkarsa, onlara “kafayı yemiş” gözüyle bakılır.

Haberin Devamı

BİR KIVILCIM DÜŞER AMA...
“Özerklik” ilanının da “lafın belini kırmak muhabbeti” olduğunu sanmak ve hafife almak da yanlış olur.
Akan bunca kana ve sözün sonunun hukuki sürece varacağını bilerek “özerklik” ilanı için bir hedefin olmadığı sanılmasın.
Bir “kıvılcım” düşmüştür bu açıklamayla.
Amaç “alevlerdir.”
Kürt kökenli yurttaşları ortak bir idealin etrafında toplamaktır.
Uğruna mücadele edilecek ortak bir yüce değer oluşturmaktır.
Teori “ortak ideale odaklanmış milyonlara liderlik, daha etkili ve verimlidir” diyor.
Elbette Kürt kökenli yurttaşlarımızın -hiç değilse şu aşamada- yarıdan çok fazlasının bu özerklik macerasına olumlu bakmayacakları söylenebilir.
Ama...
“Halk olarak tanınmak, eşit saygınlığa ve haklara sahip olmak” isteyenlerle bunları vermeyenlerin karşı karşıya geldikleri gibi bir görüntü ihmale gelmeyecek faktördür.
PKK şiddetinin “meşru gerekçesi” gibi bile kullanılma tehlikesi az değil.
Özellikle...
Arap ilkbaharı sürecinde halk hareketleriyle sonuçlar alındığının görülmesi “özerklik ilanını” yapanlara model oluşturmuş, batı ülkelerinin meydanlara dökülenlere, silahlı direnişçilere desteği cesaret vermiştir.

Haberin Devamı

APO’NUN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ Mİ?
ÖTE yandan...
“Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan Kandil’i ve BDP’yi, DTK’yı, KCK’yı yönettiği” düşünülürdü.
Ama...
Bu kez Öcalan’ın dediklerinin tersi oldu sanki.
“Ateşkes için 15 Temmuz limitinin artık anlamının kalmadığı, bir barış konseyi kurulması için devletle anlaştığı, protokol yapıldığı, BDP’lilerin Meclis’e girerek yemin etmeleri gerektiği” mesajını veren Apo’ya rağmen gelişti her şey.
Sivil giyimli TSK mensupları infaz edildi.
Yollar kesildi.
2 TSK mensubuyla bir sağlık görevlisi kaçırıldı.
Son olarak 13 TSK mensubu pusuya düşürülerek şehit edildi.
Aynı gün BDP’liler “şu aşamada yemin etmeyeceklerini” açıkladılar, Diyarbakır’da DTK “özerklik” ilan etti.
Bunlar Apo’nun artık “dayanılmaz hafifliğinin” işaretleri mi, yoksa İmralı’dakinin “iyi polisi” Kandil’in ise “kötü polisi” oynadığı bir senaryo mu?
Ne olursa olsun, “bu gidiş, iyiye gidiş değil...”
AB eşiğindeki Türkiye sağduyu ve demokrasi çizgisinde kalmalı, çağdaş çözümler üretmelidir.
...........................
Not: Dünkü yazımın sonuna, akşamın ilerleyen saatlerinde Diyarbakır’dan gelen “özerklik ilanı” haberi üzerine telefonla aşağıdaki notu yazdırmıştım.
“İşte saygı duyulan şey gerçekleşti. Aysel Tuğluk DTK’nın “Demokratik özerklik kararı aldığını” açıkladı. Tekrarlıyorum, bundan sonra olabilecekleri düşünmek bile istemiyorum.”
İkinci kelime “kaygı” yerine sehven “saygı” olarak yayımlanmış.
Erbabı zaten bunun sehven olduğunu anlamıştır, ama gene de düzeltiyorum.