Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Dün 19 Mayıs “Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı”nın yanı sıra “Atatürk’ün doğum gününü” de kutladık.

Mustafa Kemal’in vatanı ve milleti işgalci düşmandan kurtarmak için tutkusunu yansıtan ve beni çok etkileyen bir anıyı sunuyorum…

Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldi.

Bir süre çalıştıktan sonra kentin postanesine gitti.

Görevli bulunan PTT memuru o günü şöyle anlatıyor:

Hava yağmurlu ve elektrikliydi.

O zamanlar paratöner sistemi olmadığı için telleri toprağa vermiştim.

Saat gece yarısına yaklaştığı bir anda kapıdaki nöbetçi koşa koşa geldi, bir haber verdi.

Haberin Devamı

“Mustafa Kemal Paşa geliyor.”

O sırada, Mustafa Kemal Paşa tek odadan ibaret telgrafhaneye girdi.

Ayağa kalktım.

- Buyurun Paşam.

- Derhal Havza ve Amasya ile görüşmem gerekiyor.

- Hava elektrikli, telleri toprağa verdik, sizi görüştüremem!

- Bu vatanın kurtuluşu ile ilgilidir.

Muhakkak görüşeceğim, ya ölürüz ya vatan kurtulur.

Ceketinin cebinden ipek mendilini çıkarıp maniplenin (telgraf imlerini gönderirken, devredeki akımı kesmeye ya da yeniden vermeye yarayan, el ile kullanılan aygıt) üzerine koydu.

Benim için telleri devreye sokmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı.

Sıkı sıkıya elimi tuttu.

“Sen ölürsen, ben de ölürüm” dedi.

Elimi bırakması için söylediğim ısrarlı sözlere aldırmadı, elimi uzun süre bırakmadı.

19 Mayıs

Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarını Samsun’a getiren Bandırma vapurunun illüstrasyonu.

19 Mayıs

…………………..

Havza ve Amasya’ya şifreli mesajlarını gönderip, cevaplarını aldıktan sonra “Oh çok şükür, şimdi vatan kurtuldu” dedi ve maiyetiyle gitti.

Oturduğum yerden kalkamadım.

Mustafa Kemal Paşa hayatını ortaya koyan bir kişiydi.

Gerçek vatanseverdi.

Atatürk’e hayranlığım yağmurlu bir gecede böyle başladı işte…

…………………..

Benzer bir öyküyü Altemur Kılıç’tan dinlemiştim.

Atatürk’ün en yakınındakilerden biri olan babası Kılıç Ali’nin “Atatürk’e bağlılığını” kanıtlayan anı şöyle:

Milli Mücadele’nin başlangıç süreci…

Ankara’da, Mustafa Kemal’e “bir gencin kendisini görmek istediği” bildirilir.

Atatürk “Getirin” der.

Masada karşısına oturtur.

Haberin Devamı

Ali isimli genç adam Mustafa Kemal Paşa’ya “hayranlığını ve onun şahsında Milli Mücadele’ye büyük tutkuyla bağlılığını, hizmet vermek kararlılığını” dile getirir.

Mustafa Kemal onu keskin bakışıyla süzer.

Ve…

“Sana inanmam için bir şey yap çocuk” der.

Masada bir gaz lambası yanmaktadır.

Ali çıplak avucuyla kızgın gaz lambası kavrar.

Odaya yanmış deri ve et kokusu yayılır.

Saniyeler geçer, dakika olur, kızgın lamba hâlâ Ali’nin avuçları içindedir.

Ali bırakmaya da niyetli değildir.

Yüzü kıpkırmızıdır.

Alnından ve yanaklarından leblebi iriliğinde ter damlalar akmaktadır.

Atatürk, “Tamam çocuk, bırak artık lambayı, inandım” der.

Ali lambayı bırakır, avucunun içi kavrulmuş, derileri hatta et parçaları lime lime dökülmüştür.

Atatürk’ün son gününe kadar “Kılıç Ali’nin onun yanında, sofrasında olma” öyküsünün ilk sayfası budur.

19 Mayıs

NASIL BAYRAM OLDU?

Yıl 1936…

Günlerden 19 Mayıs.

Atatürk Dolmabahçe’de…

Yanında Kılıç Ali, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Ruşen Eşref, Salih Bozok, Mehmet Seydan, çocukluk yıllarından en yakın arkadaşı Nuri Conker var.

Haberin Devamı

Birdenbire Atatürk soruyor:

“Bugün günlerden ne?”

Diyorlar “Salı, çarşamba, perşembe, her neyse…”

“Ayın kaçı? 19’u. Aylardan ne? Mayıs. Ne oldu bugün söyleyin bakalım?”

Düşünüyorlar 19 Mayıs’ta ne oldu?

Bir türlü o tarihte Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı akıllarına gelmiyor.

Çeşitli tahminlerde bulunuyorlar:

“ İzmir’in işgalinin üçüncü günü… Ankara mitingi… İsmet Paşa’nın Lozan’dan Gazi’ye çektiği telgraf… Haliç Konferansı… İngilizlerle Irak meselesinin konuşulması… Terakkiperver Fırka’nın kapatılması…”

Atatürk’ün çevresindekilerin “19 Mayıs’ı bilememesi” gerçekten de çok tuhaf.

Aslında söz gelişi “tuhaf”.

Aslında hiç de tuhaf değil.

Çünkü o tarihe kadar Nutuk’ta geçen “1335 senesi Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım” ifadesi dışında 19 Mayıs’a herhangi bir özel anlam atfedilmiş değildir.

İsmet Bozdağ’a göre, bu garip tahminlerden sıkılan Atatürk, sonunda “Bırakın yahu bunları” diyor.

“Öyle bir şeydir ki bu ülkenin kurtuluşudur.”

Yine bulamıyorlar.

En sonunda Şükrü Kaya hatırlıyor.

“Bu sizin İstanbul’dan ayrıldığınız gün mü?” deyince Atatürk “Yaklaştın” diyor.

“Samsun’a çıktığımız gün.”

Sonra “Asıl yapacağımız bayram bu” diyor.

Ertesi yıl 19 Mayıs’ta İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın düzenlemesiyle 19 Mayıs Bayramı kutlanıyor.

19 Mayıs

Atatürk, Gençlik ve Spor Bayramı’nda 19 Mayıs Stadyumu’nda Yugoslav Harbiye Nazırını kabul ederken.
Bu onun son katıldığı Gençlik ve Spor Bayramı olacaktır. (19 Mayıs 1938)

……………..

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nın öncesi sayılan gösteriler de vardır.

İlki 12 Mayıs 1916’da İttihat ve Terakki dönemine rastlar.

Kadıköy’deki İttihat Spor Kulübü’nün çayırında, ilk “İdman Bayramı” yapılır.

Sarı Zeybek oyunu dâhil çeşitli gösteriler olur.

“Dağ başını duman almış” adıyla bildiğimiz marş da çalınır.

1917’de “İdman Bayramı”nın ikincisi kutlanır.

Ve…

1928’e kadar bir daha düzenlenmez.

1928’in 10 Mayıs’ında Ankara, 11 Mayıs’ında da İstanbul ve İzmir başta olmak üzere çeşitli şehirlerde kutlanan, yeni adıyla Jimnastik Şenlikleri’ne Gazi Mustafa Kemal de katılır.

Bu arada Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nden gelen bir teklifle 1935 yılında bu şenlikler “Atatürk gününe” dönüştürülür.

Sonrasında “Jimnastik Şenlikleri” veya “Jimnastik Bayramı” adıyla sürdürülür.

Ancak Atatürk’ün “1937’de 19 Mayıs’ın bayram yapılması” talimatı üzerine Şükrü Kaya’nın düzenlemesi gerçekleşir.

Bayramın kanunlaşma tarihi ise 20 Haziran 1938’dir.

19 Mayıs kutlamaları resmi adının başına “Atatürk’ü Anma” kelimeleri 17 Mart 1981’de çıkarılan bir kanunla eklenmiştir.

Milletimizin “makûs tarihini” değiştiren Milli Mücadele’nin, işgal kuvvetlerini kovan Kurtuluş Savaşı Zaferi’nin ilk adımı olan 19 Mayıs’ı yürekten kutluyorum.