Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı tarafından 3.Milenyum'un ilk basın toplantısında gündeme "demokrasi sorgulamasının" getirilmesi, hepimiz için acıdır.
Mesut Yılmaz soruyor: "Sorunların mevcut siyaset kadrolarıyla, partilerle çözülemeyeceği prapagandasını yapanlar, ülkenin yönetimini kime emanet edecekler? Yeniden askeri yönetimlerin özlemi mi var?"
Başbakan Ecevit'in, aynı konuda "Genel Kurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nu aradığını ve onun üzgün olduğunu... Konunun soruşturulduğunu" söylemesi de demokrasi sicilimizin, 3.Milenyum'la örtüşmeyen bir sayfası...
Bu tartışma, üst düzey bürokratları kapsayan "Beyaz Enerji Operasyonu" bağlamında bir komutanın "düğmeye biz bastık, bakanı silin" söyleminden kaynaklanıyor.
Olaya serinkanlı yaklaşalım...
Söylemin sahibi komutan Jandarma'dan ise... Jandarma, İçişleri Bakanlığı'na bağlıdır. Enerji Bakanı'nın talimat vermemesi doğal.
Savcılıkların ise harekete geçmek için Enerji Bakanı'ndan onay almak durumunda olmadıkları... Aksi halde Anayasa'nın "kuvvetler ayrılığı" ilkesi dışına çıkılarak, yargının bağımsızlığına gölge düşeceği de açıktır.
Burada yadırganan şey; Bir komutanın, siyaset çağrışımı yapan demecidir.
Genel Kurmay Başkanlığı, Ecevit'in yansıttığı izlenime göre, gerekli araştırmayı ve sonra da açıklamayı yapacaktır.
Bu arada, demokrasinin ve onun vazgeçilmez temel unsurları üzerinde saptamalar yapmalıyız.
Türkiye'de en eski siyasi parti, - yeniden kurulan CHP bir yana bırakılırsa - Anavatan'dır. Sadece 17 yaşındadır.
"Siyaset mezarlıkları, vazgeçilmez sanılan isimlerle doludur" söylemini anımsatırcasına... Bizim demokrasi mezarlığında da ne yazık ki vazgeçilmez olmaları gereken partiler yatıyor.
O nedenle, geçmişte olduğu gibi, şimdi de demokrasi dışı yönetimlere özlem duyan - çok küçük de olsa - bir çevre için Yılmaz'ın dile getirdiği kuşkular, büsbütün haksız değil.
Ama, bazı gerçeklerin altını çizelim.
Türkiye, 3.Milenyum'da artık demokrasiden başka bir yönetim modelini taşıyamaz.
Siyasi partiler de demokrasinin vazgeçilmez unsurlarındandır, demokrasinin kökleridir.
Medya, bunun sorumluluğunun bilincindedir. Siyasi partilerle medya, demokraside kader yoldaşıdır.
Zaman zaman denetimi gerekli ve amacını aşan birkaç söylem olsa bile, TSK da içtenlikle demokrasinin yanındadır.
İstenen; Demokraside kalite, temizlik ve şeffaflık.
Halkta siyasi partilere giderek güven erozyonuna, kararsızların ya da "hiçbir parti" diyenlerin yüzde 50'ye yaklaşmasına gelince...
Dünyada, parasında 7 sıfır olan başka hiçbir ülke yok.
Enflasyonu hala en yüksek olan ülke biziz.
Fert başına milli gelirde 89'uncuyuz.
Eşiğinde olduğumuz AB üyesi ülkelerinin fert başına milli gelir ortalaması 20 bin dolar. Türkiye'nin 3 bin dolar.
Bu rakamların sorumlusu, yılların siyaset kadroları değil mi?
Konunun medya boyutuna gelince...
Elbette, medyanın da zaman zaman hataları, hatta ağır hataları olmakta.
Ama... Demokrasinin ve onun vazgeçilmez unsurları olan siyasi partilerin, korunmasına özen bağlamında ortak çizgimiz ve çabamız görmezlikten gelinemez.
Sistemi çökertmek, siyaseti ve siyasetçiyi "çözüm" değil, "sorun üreten kurumlar" olarak göstermek, medyanın yararına, varoluş nedenine, inançlarına ve etiğine aykırıdır.