Abdullah Gül "AKP oyları yüzde 30’un üzerinde görünüyor. Tek başına iktidar olabilirsiniz.
Sizin yaptırttığınız araştırmalar da öyle mi?" sorusuna abartılı cevap vermiyor. "Aşağı yukarı o dediğiniz oranlardayız" diyor.
"Oy patlamasıyla gümbür gümbür geliyoruz" gibi iddialarla esip gürlemiyor.
Amaç... 3 Kasım’a kazasız ulaşmak.
4 Kasım sandık sonuçlarıyla oluşacak kökünden farklı iktidara şimdiden ön tepkiler kabartmamak.
Daha iki ay önce aynı Gül, "yüzde 37, yüzde 40 oy alabiliriz. Kamuoyu araştırmaları kırsalı yeterince yansıtmıyor" diye çıtayı hayli yükseklerde tutmaktaydı.
Şimdi veliaht... 4 Kasım ve sonrasının sorumluluğunu omuzlarında taşıyor. O da AKP de, 3 Kasım’a kadar adeta "tebdil" geziyor.
Neden?
"AKP’nin tek başına iktidara yürümekte olduğunun" anlaşılması "erken uyarı sistemlerini harekete geçirebilir" gibi bir tedirginlik mi?
Belki de, yakın geçmişin, örneğin Refahyol deneyimleri ışığında "İyi saatte olsunları" gene rahatsız etmemek özeni.
Zaten tarassut kulelerinden gözlem altında tutulduklarını biliyor olmalılar.
Bir diğer "tebdil" nedeni "Yoksa AKP tek başına iktidar mı oluyor" kaygısıyla merkez, ılımlı sol ve ılımlı sağ oyların CHP’ye akması...
Tıpkı bileşik kaplar gibi AKP’nin oyları arttıkça CHP’nin de oyları yükseliyor. Normalde başka partilere gidecek ılımlı kesim oyları - istemeyerek de olsa - CHP’ye yöneliyor.
Araştırmalara göre son bir ayda AKP ve CHP oyları yüzde 30 dolaylarında yükseldi.
Bu süreç seçimlere kadar, CHP’nin arayı kapatmasını sağlayabilir.
Çünkü AKP zaten alabileceği oyların - neredeyse - sınırına dayanmış gibi.
Buna karşılık CHP, barajın altında kalacağı anlaşıldığında ANAP, DSP ve YTP’den yüzde 15’e yakın ılımlı kesim oylarını alabilir. Hiç değilse aslan payını.
Böylece yüzde 30’a yaklaşabilir.
Barajı aşacağı görünen DYP ile ortak hükümet kurma olasılığı bile düşünülebilir.
MHP barajın eşiğinde... DEHAP ve Genç Parti de barajın eşiğine yakınlar.
Yani AKP’nin dışarıda bırakılacağı bir hükümet kaygısı var.
Bütün bu nedenlerle CHP’ye daha çok yarayacak "AKP gümbür gümbür geliyor" gibi söylemleri, AKP tedavülden kaldırmış olabilir.
Abdullah Gül, AKP’nin tek başına iktidara gelmesi olasılığına karşı ilginç yaklaşımlar ortaya koydu:
"Biz tek başına hükümet kurarsak Meclis’te temsil edilen diğer partilerle, hatta Meclis dışında kalmış diğer partilerle her önemli konuda görüşeceğiz, uzlaşma arayacağız. Ortak görüş üreteceğiz. ‘Bizim TBMM’deki milletvekili sayımız zaten yeterli, istediğimiz yasayı oylar geçiririz’ gibi bir tepeden bakan tutumumuz olmayacak."
Ya TCK 312... Anayasa’nın 76. maddesi... Tayyip Erdoğan’ın durumu?
"Bu konular demokrasinin kalitesi ve AB ile uyum gereğidir. Genel bir duruştur. Zaten bütün partiler bu değişiklikten yana olduklarını açıkladılar. Tayyip Bey’in kişisel durumu diye bakılmamalı."
Bu uzlaşma kültürü yaygınlaşır mı?
Örneğin Yüksek Askeri Şûra her yıl ordudan 50 - 60 mensubunu laiklik karşıtı olduğu gibi nedenlerle uzaklaştırıyor. Olası AKP hükümeti buna ne diyecek?
Başörtü, türban sorunu var, hatta orduevlerindeki davetlere başörtülüler giremiyor. Bu yasak olası AKP hükümetinde başbakan ve bakan eşlerini de kapsayacak mı?
Genelkurmay irtica araştırmaları raporları, bunların uygulanması bağlamında MGK kararları ne olacak? Örneğin, kamu kuruluşlarına ve özellikle belediyelere alınan kimilerinin uzaklaştırılmaları.
Böyle bir dizi duyarlı, hatta dikenli konu var.
Artık bunlar konuşulmaya başlandı.
Gerçi negatif elektrik yüklü böyle alanlara AKP girmiyor ama "konuşmama hakkını kullanmak" kuşkuları ortadan kaldırmıyor ki.
Belki seçimler ertelenir...
Belki de bir AKP - CHP ortak hükümeti kurularak "duyarlı ve elektrikli konular" koalisyon uzlaşma protokolü gerekçesiyle kenara konur, dokunulmaz.
"Demokraside çözümler tükenmez..." mi?