Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kaskatı gerçek şu: "3 Kasım’da 400 milletvekili seçilemeyecek. 4 parti hem baraj altında kalacak, hem de tarihe gömülecek. Örneğin DSP’nin sol parseli CHP’de, SP’nin İslami demokrasi genleri AKP’de sürer. YTP zaten çok yeni. Baraj altında prematüre olur. ANAP da DYP ile devam eder. O halde bu seçimlerin ertelenmesi olasılığı ağır basıyor ve ciddi bir olasılıktır. 400 milletvekili ve 4 siyasi parti hayatta kalmak savaşımındalar."
Bu katı ve açık gerçek içinde "rol çalarak" oynanan oyunlar akılları karıştırmasın.

Bu satırların yazarı dahil, vurmaya ara verip, hareketten sesleri dinleyelim.
Objektif gazeteciliğin bir koşulu da taraflara eşit söz hakkı değil mi?
Soru: "Bu sadece bir küskünler hareketi mi?"
Cevap: Hayır... Küskünler de olabilir ama 124 imzadan sadece 6’sı seçilemeyecek yerlerde. Diğerlerimiz 1. ya da 2. sıralardayız.
Gaffar Yakın, birinci sıradan olduğu halde sırf - küskün - yakıştırmalarına karşı adaylığını koymayacağını açıkladı. Ayrıca çoğu arkadaşımız seçilmemeleri halinde, kendi mesleklerinde çok daha kazançlı yaşam olanaklarına sahipler. (Erteleme hareketinin başını çekenlerden Ali Gören gastroenteroloji profesörü olduğunu, muayenehanesini açarsa çok daha fazla geliri olacağını söyledi. Askere ilkokul diplomasıyla gitmiş. Tüm eğitimini askerlik sonrasında tamamlamış bir köy çocuğu. Geldiğim yere dönerim, yani köyüme... Hiç yüksünmem diye konuştu. Gönül Saray Alphan ise gıda kimyası mastırı yapmış, tarım mühendisi ve işkadını. Fabrikalarını bırakarak TBMM’ye gelmiş. İşyerlerine döndüğünde elbette olanaklarının milletvekili maaşından yüksek olacağını vurguladı. G. C.)
Elbette hepsi böyle değil ama, harekette yer alanların hepsi de, milletvekili sıfatını yitirdiklerinde "sıfır" olacaklar gibi sanılmamalı.

Soru: "Bunların hepsi küskün mü?"
Cevap: Elbette pek çok küskün, kırgın... Çünkü, kendini aldatılmış hisseden, lider şakşakçısı oldukları için listelerde ön sıralara giren kimi şakşakçı, kimi yardakçı, kimi hortum ortağı olanlara tepki duyuyorlar.
Bunlardan bir büyük bölümü belki seçilecek durumda ve yerlerde olsalardı, şimdi tepki duyduklarını sineye çekecekler miydi?.. Ama bir bölümü de gerçekten doğru olduğuna inandığı ilkeler için kılıçları çekmiş.
Soru: "Nedir o ilkeler?"
Cevap: Şöyle sıralıyorlar:
- 3 Kasım seçimleri toplumu kamplaşmaya götürecek referandumlara dönüştü; Apo referandumu, Recep Tayyip Erdoğan referandumu, AB referandumu. Birincisi ırkçılık, ikinci din, üçüncüsü ulusçuluk - satılmışlık tartışmalarını tetikler.
- Bu Seçim Yasası ve bu Siyasi Partiler Yasası ile 3 Kasım’da seçim, daha 9 yıl oyların Meclis’e çarpık yansımasını ve liderler sultasını sürdürür. Çünkü bu yasalarda ‘sadece bu kez yapılacak değişikliklerin seçimlerde uygulanabileceği’ hükmü var. 3 Kasım’dan sonra yapılacak değişiklik ancak bir sonraki seçim döneminde geçerli olabilir. Yani 8 yıl sonra...
O halde seçimleri birkaç ay ertelemek uğruna bu şans 9 yıl sonraya bırakılmamalı.
- Seçilemeyecek durumdaki 400 milletvekili ve tarihe gömülme tehlikesine yakın 4 parti bir şans olabilir. Çünkü gemileri yakmışlardır. Kurucu Meclis gibi çalışarak yeniden siyasal yapılanmayı yapabilirler. Örneğin liderler sultasını ortadan kaldıracak, barajı yüzde 5’e indirerek adil temsili ve ittifaklara olanak tanıyarak istikrarı sağlayacak değişiklikleri... Şeffaflığı, adi suçlarda dokunulmazlık olmamasını vs...
Aksi halde yüzde 33 alan bir parti Meclis’e Anayasa’yı değiştirecek 300’ün üzerinde milletvekili sokabilir.
- Yasaklılarla yapılmış seçimi AB’ye anlatamayız. Yasaklar kaldırılmalı.

Neden aklımız başımıza hep sonradan geliyor? Uyum yasalarını tatildeki TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırarak çıkardık. Şu sıralananlar için 3 buçuk yıl neden beklenildi ki!
Hem inandırıcı olamamak riskiyle karşı karşıyalar. Hem de Türkiye’yi ekonomi, bürokrasi ve dış siyaset belirsizliğinin boşluğuna itiyorlar.