Türkiye genelinde 46 aile, PKK’nın dağa kaçırdığı çocukları için “oturma eylemindeÖ”
“İleri” sayılabilecek aşamadır.
Daha bir yıl öncesine kadar değil böyle “PKK’dan çocuğumuzu geri istiyoruz” eylemi koymak, böyle bir istek telaffuz edilemezdi bile.
Tek bir itiraz dahi anında susturulurdu.
Hele kamuoyuyla paylaşılan söylem sahibi çıkarsa cezası “infaz” olabilirdi.
Aileye “hain” damgası basılırdı.
“Dışlanırdı.”
Bu 46 aile sayısı artabilir.
Kim çocuğunun bile bile ölüme gitmesine razı olabilir ki!..
Önceden de böyleydi ama isyanlar dar çerçevede, evin çatısı altında kalırdı.
“Silahların susması” ile devam etmekte olan süreç tansiyonu düşürdükçe, halkın üzerindeki baskı azalıyor.
İnsanlar içlerindeki yangını gizlemiyor.
MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
SON 1-2 yılda Kürtlerin “dil, kültür, kimlik” isteklerini dile getirebildikleri konuşuluyor.
“Ceberut devlet” tokmağının artık eskisi kadar sert vurmadığı “açılım” sürecinden söz ediliyor.
Doğrudur.
Daha “eşit vatandaşlık” için aynı mesafe var ama gene de alınan yol azımsanamaz.
Buna karşılık sadece “devlet” değil “PKK” korkusu da dağılmakta.
İşte demokrasi için önemli olan budur.
“CeberutPKK” dehşetinin de ortadan kalkması gerekir.
Tehdit ve şiddetle yöredeki halkı sindirmek, sesi çıkamaz hale getirmek, kendi mahkemelerinde yargılamak, işadamlarından vergi ve haraç almak da inişe geçmelidir.
Bugün 46 aile “çocuk yaşta dağa kaçırılan evlatlarının geri gönderilmesi” için eylem yapıyorsa yarınlarda seçim sandıklarına giderken PKK’nın kalaşnikof namlularına da tepki gösterecektir.
“Özgür iradesiyle oy kullanma hakkını” arayacaktır.
“Açılım” ya da “barış süreci” bir süredir patinaj yapmaktaysa da “kan kültürü” yerini “yaşam değerlerine” bırakmakta.
Bu “taban psikolojisi” ivme kazanarak üst yapıdaki Kürt siyasi partilerini ve hatta PKK’yı etkileyecektir.
Daha şimdiden “silahların yeniden devreye girmesi” kolay kolay telaffuz edilemiyor.
Biraz daha ilerlemek gerek.
“Alınan yolda, öyle bir noktaya gelir ki artık dönüş daha uzundur. Devam etmek ise daha kısa.”
ALEVİ MESELESİ
Dönüm noktası 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini görmeliyiz” söylemiydi.
O zamana kadar böyle bir “mesele” olduğu “resmen” telaffuz edilmemişti.
Dokunanı yakacak “cızz”dı.
Zaman içinde Kürt sorununun çözümü için hayli mesafe alındı.
Gerçi daha “uzun yol” var.
Ama...
Bu da bir şey...
“Alevi realitesi” ise epeydir telaffuz ediliyor ama hep “bla bla!..”
Çalıştaylar yapılıyor, söylenenler orada kalıyor.
Söylenenleri hayata geçirecek siyasal irade görünmüyor.
Durumun netliğini ortaya koyan soruları simgesel oldukları için tekrarlayalım.
1- Hükümette kaç Alevi bakan var?
2- Millet Meclisi’nde tek tük birkaç Alevi milletvekili, Alevilerin nüfustaki oranıyla kıyas edilebilir mi?
3- Hiç Alevi vali var mı?
4- Hiç Alevi kaymakam var mı?
5- Müsteşarlar, emniyet müdürleri ve diğer üst düzey devlet memurları için de bu soru geçerlidir.
6- Dini işlerin düzenlendiği Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Aleviler bir kişiyle bile olsun temsil ediliyor mu?
.....................
Buyurun...
Başka sorum yok.