Milliyet'in pazartesi
"sabah toplantısında bir konuk" uygulaması bağlamında, dün de
Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile söyleştik. Gündemin omurgası
AB'ydi.
Zaten
39 yıldır bunu konuşuyoruz.
Yassıada'dan idam edilmek üzere
İmralı Adası'na dramatik yolculukta, eski
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, yanına
eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'yu çağırır.
Sorar:
"Fatin Beyefendi anlatır mısınız?Ortak Pazar (AB),
lehimize midir, aleyhimize midir?"
Zorlu, uzun uzun anlatır.
Deniz aracındaki subaylar ve erler, hayret içinde dinlerler.
İlk imza ve tarihi hata
Yıl
1963... Başbakan İsmet İnönü, güvendiği dostlarına
"bu Ortak Pazar nasıl şey? İstiklal Savaşı ile kurtulduğumuz kapitülasyonları geri mi getiriyoruz? Türkiye'ye faydası nedir?" diye sormuştu.
Dinledikleriyle içi rahat ettikten sonra
Ortak Pazar ile
Ankara Anlaşması'nı imzalamıştı.
Yıl
1974...Ortak Pazar'a
Yunanistan tam üye olarak alınırken,
"Türkiye'ye siz de gelin" çağrısı yapılmıştı.
Dönemin
Başbakanı Bülent Ecevit, "onlar ortak, biz pazar. Türkiye'yi Avrupa'nın bahçıvanı yapmak istiyorlar" diyordu.
Tarihi hataydı.
Şimdi hala
Avrupa'nın bekleme odasının eşiğindeyiz.
Ve yıllar sonra dönemin
Başbakanı Özal, Türkiye'nin
"AB'ye tam üyelik başvurusunu" yaparken
Brüksel'deydim.
Özal "zor ve ince bir yola girdik" demişti.
İşte
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'i böyle uzun bir öykünün duyarlı dönemecinde dinledik.
Ve kimbilir önümüzdeki yıllarda kimlerden neler dinleyeceğiz?
İzlenimler
Bir bölümünü
Yunanistan konusunda konuşmamaya özen gösteren
Cem'den, bir bölümünü
Yunan, ABD ve
AB'li yetkililerden aldığımız izlenimleri sunalım...
1- Cem, uzun süredir aynı görevde.
Bu istikrar nedeniyle dış politikada süreklilik, ilişkilerde düzeyli üslup ve güvene dayanan iletişim oluştu.
Cem, Avrupalı'nın pozitivist ve akılcı
DNA'sı ile aynı frekanstan konuşuyor.
2- Türkiye, bizim için
AB'nin en kötü kararı açıkladığı
1997 Lüksemburg Zirvesi'nin
Türkiyesi değil.
Şöyle ki...
- Hala eksiklerimiz çok ama insan haklarında mesafe aldık.
- Bakü - Ceyhan boru hattı ve diğer göstergeler ortaya koyuyor ki,
Türkiye'nin
Batı için stratejik önem katsayısı çok arttı.
- ABD ile
2 - 3 yıl öncesinin ilişkilerinden çok daha ileri bir noktadayız. O zamanlar parasını ödediğimiz fırkateynleri bile alamıyorduk.
- Terör nedeniyle yaralı
Türkiye, bölünme tezgahlarını ve bu konuda komşuları ile olan sorunlarını büyük çapta çözmüştür.
- 1997'de azınlık hükümeti ile yönetiliyordu. Şimdi çoğunluğa dayalı, istikrarlı bir hükümete sahiptir.
3- Türkiye'nin tam üyeliğe adaylığını engelleyen
Almanya'nın muhafazakar
Kohl hükümeti, artık iktidarda değil.
Yunanistan'ı da kullanan
Almanya ipoteği çözülmüş görünüyor.
4- Türkiye ile ilişkilerini daha iyi hale getirdikten bu yana,
Yunanistan iktidar partisi Pasok'un oylarında
1,5 puan artış var.
Ekonomik durumu çok düzelen
Yunan halkı, artık
Türkiye ile olası bir savaşta varlığını yitirmek paranoyasını yaşamak istemiyor.
Simitis hükümeti,
Türkiye'nin tam üye adaylığına
"EVET" derse, elbette muhalefet tarafından hırpalanacak.
Ama...
"HAYIR" derse, kamuoyunda yeniden savaş paranoyaları oluşturacağı için belki daha fazla sıkışacak.
Tavır, hükümet düzeyinde saptanacak.
5- Türkiye ile
Yunanistan arasında
"güvence" konuşulmadı.
Fakat...
Simitis, herhalde seçimlerin arifesinde teslimiyetçi olmaz.
Önemli olan
Helsinki karar metnine son dakikada koydurmak isteyebileceği koşullarda, kantarın topuzunu sağduyuda tutup, tutamayacağıdır.
6- İşaretlere bakarak
gereksiz bir iyimserlik içinde olmayalım.
En kötü olasılık gerçekleşirse de,
"yansın bu dünya!" gibi arabesk bir tavır koyacağımız sanılmasın.
Zaman, Türkiye için çalışacak.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr