KKTC'nin önde gelen gazetecilerinden Hasan Hastürer, "Burgenstock toplantısı açıklamalarının hemen ertesi sabahı iki İngiliz yatırım şirketinin bilgi almak için başvurduklarını" söyledi. Referandum kararının üzerinden 24 saat bile geçmemiş ama yatırım kokuları burunlarına gelmeye başlamış.
Yabancı sermaye siyasal istikrar ve hukuk güvencesi arıyor. KKTC'nin ufkunda AB üyeliği görünmesi, bu iki ön koşulun karşılanacağı işaretini vermiş olmalı. Güney Kıbrıs'ı kanatlandıran etkenlerden biri de AB üyesi olacağına artık kesin gözüyle bakılan süreçtir. Yabancı sermaye güven duyarak gelmiştir.
Bir diğer etken Kıbrıs'a, Almanya - Kore nano modelinin uygulanmış olmasıdır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Batı siyasası ve sermayesi, Batı Almanya'yı, Doğu Almanya'nın... Güney Kore'yi de Kuzey Kore'nin çok üzerinde zenginliklere, refah düzeyine taşımaya yoğunlaşmıştı.
Bu iki modelin başarısı diğerlerini çökertmenin mesajı olacaktı. Oldu da...
Böyle bir makro plan çapında elbette değil ama Türkiye ile silahlı çatışmaya girmeden KKTC'yi çökertmek için nokta strateji olarak, Güney Kıbrıs'a da Batı, ekonomik doping yapmıştır. KKTC ise ambargolarla, yok farz edilerek oksijensiz bırakılmıştır.
Bir yanda fert başına milli geliri 3 bin dolar dolaylarında olan ve yurttaşları, uluslararası hukuka göre haymatlos (vatansız) sayılan KKTC... Öte yandan fert başına milli geliri 19 bin dolar olan, yurttaşlarına AB pasaportu vermenin eşiğindeki Güney Kıbrıs...
Sonuç.
Seçim sonuçlarıyla her şey ortada. Ev, dükkân, toprak iadesi kaygıları olmasa Talat'ın partisi yüzde 70 oy bile alabilirdi.
Ancak... Birleşik Kıbrıs'ı öngören anlaşma, referandumlardan geçerek yürürlüğe girerse bir "U dönüşü süreci yaşanma olasılığı var. Rum şovenliği fren yaptırsa da Avrupa Birliği'nin bölgeler arası kalkınmayı dengelemek ilkesi KKTC'ye hız vitesi olabilir.
Türkiye sınırlarında üçüncü bir AB ülkesi daha oluşmakta... Batısında Yunanistan ve Bulgaristan'dan sonra, güneyinde de Kıbrıs... Ortadoğu'nun belalı coğrafyasında, Avrupa Konseyi üyesi olan Gürcistan ve Rusya da artık bundan 10 yıl önce olduğu gibi tehlike değil. Sadece, İran, Irak ve Suriye hâlâ "sıkıntı veren" komşular.
Türkiye sınırları giderek daha çok AB ve Avrupa Konseyi üye ülkeleriyle çevrilmekte.
Önceki hafta Milano'da TİM'in (İtalya Mobil Telefon) yıllık toplantısı konuğuydum.
Basın konferansında, bütün büyük ajanslar, gazeteler, ekonomik yayın kuruluşları temsil ediliyordu.
Ve en ilginci, Türkiye odaklı soruların fazla olmasıydı. CEO Marco de Benedetti'ye soruyorlardı:
"- Türkiye'de Aria sorunu çözüldü mü?
- Devletle ortaklığınız nasıl gidiyor?
- Türkiye'de Telsim'i alacak mısınız?
- Türkiye Telecom'u almayı düşünüyor musunuz?
- Türkiye'de yatırımı sürdüreceğiniz güveni hâlâ buluyor musunuz?"
Dikkat çekti...
Sorunlar 2 yıl önce Aria'ya yanlışların güvensizlik ve kuşku izlerini yansıtıyordu.
Devlet, rooming için anlaşmada verdiği sözleri tutmamış görünüyordu.
Hukuk yolları tıkanmış gibiydi.
3 başlı koalisyon hükümetinden karar çıkmıyordu. 2 milyar doları bir defada getirmiş olan TİM'de rahatsızlık vardı."
CEO de Benedetti "o zor günlerin geride kaldığını, TİM'in Türkiye'de gücünü arttıracak yatırımlar, sürdüreceğini, siyasi istikrar ve hukuki güven ortamını bulduklarını" söyledi.
Telsim ve Telecom'u konuşmak için henüz erkendi.
Daha sonra ayaküstü söyleşimizde "2004 sonu, AB'den görüşme tarihi alınmasının bunun dönüm noktası olacağına" işaret etti.
Zihniyetin, kurumsal ve hukuki yapının AB ölçütlerinde olacağı beklentisinin, Türkiye'ye yatırımları yoğunlaştıracağı inancını yansıttı.
AB'lilik hem Türkiye'ye, hem KKTC'ye referans haline gelmekte.