Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Brüksel - Bağdat ekspresinin pencerelerinden bakalım. Türkiye, 1970’li yıllarda dibi kırmızı balmumlu davetiye ile AB’ye tam üyelik çağrısına nazlanmanın faturasını hala ödemekte. Son birkaç haftalık anlaşılmaz yalpalarla yıllarca faturalar ödeyeceğimiz bir başka tarih kavşağında da gene makas mı değiştirildi?
Bir sürpriz olmazsa bundan böyle Türkiye, Kuzey Irak için ya tribünde kalır... ya AB sürecinde olduğu gibi askıntı konumda olur... ya da en azından bu belalı coğrafyada kavgasında yalnız bırakılır.
Oysa daha geride kalan bahardan bu yana ABD, Irak’a harekat için "Başka desteğe ihtiyaç yok. Kuzey cephesinde Türkiye bize yeter" mesajını vermekteydi.
Başkan yardımcısı, bakanları, diplomatları, komutanlarıyla Türkiye’ye çıkarma halindeydi.
Türkiye - vazgeçilmez, kırılmaz - stratejik ortaktı.
ABD, Irak’tan başlayarak, Ortadoğu coğrafyasında Türkiye ile birlikte 21. yüzyılın yeniden yapılanmasını gerçekleştirecekti.
Türkiye’nin henüz "rodaj" dönemindeki yeni iktidarının ekonomik boşlukları Washington tarafından karşılanacaktı.
İyi koşullarda 24 milyar dolar kredi öneriyordu.

Asıl önemlisi yanı başımızda bir Kürt devletinin oluşması denetlenebilecekti.
Sınırlarını ve bütünlüğünü koruyacak yeni Irak’ın yapıcı / kurucu unsurları arasında Kürtler, Araplar, Asurilerin yanı sıra, Türkmenlerin de yer alması gündeme girmişti.
Türkiye, masada yer alabilecekti.
Yani yumuşak karnı, güvencede tutabilecekti.
Bütün bunlar Ankara’dakiler tarafından "çantada keklik" görülüyordu.
"Acaba neden?" sorusunun yanıtı, Ankara’da kimilerinin dar vizyonuna sıkışmıştı.
Oysa ABD için Irak daha kapsamlı bir planın ilk sayfasıydı. Küresel bir planın "üsösüydü.
Yörede ılımlı İslami demokrasiler kurulmasına, Ortadoğu ve Asya petrollerinin yeniden düzenlenmesine dayalı olarak 21. yüzyılın yeniden yapılanması senaryosuydu bu. Türkiye de bu sürecin içinde yer alacaktı. Irak’a da model oluşturacaktı. Hesap, böyle bir ağ kurarak Ortadoğu - Asya petrollerini ABD denetimine almak olmalıydı.
Bu bağlamda terörün de kaynakları kuruyacaktı.

Bir gecede her şey değişti.
ABD Dışişleri Bakanı Powell nazik fakat "serin" bir açıklama yaptı.
"- Kredi önerisinin süresi doldu.
- Karadan geçit öngörülen tezkere tam olarak çıksın, ne yapabileceğimizi o zaman konuşuruz.
- Hava geçişi için ayrıca bir ödeme yapamayız. Zaten diğer bütün dostlarımız da hiçbir karşılık istemeden hava sahalarını uçuşlarımıza açtılar.
- Musul’u ABD güçleri, Kürt ağırlıklı muhalefet ittifakı ile ele geçirme yolunda.
- "Kuzey Irak’a TSK yalnız girmesin..."
İşte gelinen nokta.
Keşke yanılsak.
Keşke AB trenini ıskalamanın faturalarını öder gibi, şimdi de Bağdat ekspresine son anda adım atamamanın faturalarını da ödemek zorunda kalmasak.
Helena Fınn’in (New York Uluslararası İlişkiler Konseyi Üyesi) CNN Türk’te M. A. Birand’a şu söylemi ilginçti.
"Türkiye’ye çok güveniyoruz.
Depremde başkanımız Türkiye’ye gelmişti. Ekonominizin zor günlerinde yanınızdaydık. AB’ye tam üyelik çabalarınızda tüm gücümüzle destek verdik. Sizden de dostluğun gereğini bekliyorduk.
Ama benim doğam iyimserdir.
Önümüzde uzun yol var.
Daha pek çok sorunda birlikte olacağız."
Dileriz öyle olsun. Zaten Powell da şu satırlar yazılırken "uçuşlar için çözüm beklentisini" dile getirmişti.
Ama bir başka açıdan da bakınız.
Uzun bir yola girildiyse... Daha pek çok sorun makasın daha da açılması riskini taşımıyor mu?