Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Perşembe gecesi Birand’ın 32. Gün programında “gaziler” konuktu.
Bazıları ellerini, bazıları ayaklarını PKK ile çatışmada kaybetmişler. Karnından birkaç kurşun yemiş olanlar var.
Ve Osman Pamukoğlu Paşa...
Bir nabız yoklaması için en duyarlı örnek grup...
Mehmet Ali sordu:
“Kürt açılımı için ne düşünüyorsunuz?”
Tümünün cevabı “olumsuz...”
Mehmet Ali sorusunu biraz daha açtı. Kelimesi kelimesine tam böyle değil ama -mealen- söylediği şu:
“Bu açılım olmasın da kan akmaya devam mı etsin? Dağlara gönderdiğimiz gencecik askerlerimizin, çavuşlarımızın, astsubaylarımızın, subaylarımızın al bayraklara sarılı tabutları gelmeye devam etsin mi? Yoksa açılımla bir nokta koyalım mı?”
Hiçbiri kanın akmaya devamından yana değildi.
“Çözümün gerekli olduğunun, tek başına askeri harekâtla sonuç alınamayacağının” bilincindeydiler. “Siyasi ve diplomatik yolların da yoğun kullanılması gerektiğini” söylüyorlardı.
Örneğin, ABD’nin hatta Avrupa’nın “ikili oynadığı” kanısını dile getirdiler.
Osman Paşa, “Kuzey Irak’ın üçte ikisinin Barzani, geri kalanının Talabani tarafından kontrol edildiğini, onlar istemeseler PKK’nın Kuzey Irak’ta barınamayacağını” altını çizerek vurguladı.
Sonuç...
Gazilere göre...
1. Siyasi irade çözüm için kararlı olmalı. İç politikanın özellikle Güneydoğu’daki oy hesapları bir yana bırakılmalı. PKK’ya karşı başta ABD olmak üzere Avrupa ve Kuzey Irak yönetimleriyle “samimi” dayanışma sağlanmalı.
2. Açılım bu haliyle gazileri ve şehit ailelerini, yakınlarını rencide ediyor. PKK’lıların Habur’dan girişlerinden manzaralar kamuoyunda büyük rahatsızlık yarattı. Gelecek PKK’lılar silahlarını vermeli, teslim olmalılar. Habur’da “mobil yargı” izlenimi veren uygulama, gelen PKK’lıların “Öcalan’dan aldıkları emri yerine getirdikleri” yolundaki ifadeleri ile kurşundan, şarapnelden, mayından daha ağır yara aldıkları hissediliyordu. Onlara göre TSK ve Güvenlik Güçleri silahlı mücadeleyi sonuna kadar sürdürmeliler. Bu arada paralel olarak siyasi ve diplomatik çözüm yollarından da mesafe alınmalı.

Adaletin bu mu?
PKK ile göğüs göğse çatışmış, birkaç PKK’lıyı öldürmüş, sonra karnından kurşun yaraları alarak ve ölü taklidi yaparak kurtulabilmiş bir gazinin tepkisi dikkat çekiciydi:
“Habur’daki girişlerden sonra yandaşları gösteriler yaptılar, istedikleri gibi yürüdüler. Polis hiçbir müdahalede bulunmadı. Biz gaziler ve şehit yakınları birkaç yüz kişi olarak yürümek istedik, polis tarafından engellendik. Onların elinde malum bayrakları vardı, bizim elimizde Türk bayrağı. Oradaki de, buradaki de Türk polisi... Neden bu farklı muamele?”
Özetle yansıttığım bu söylemde her kelimenin özsuyunda acı hissediliyordu.
“Örgüt mensubu” kuşkusuyla “zanlı” olarak aylardır hapiste yatanlara karşılık “PKK örgütünün mensubu olduklarını hiç gizlemeyen, üniformalarıyla giriş yapan PKK’lılar serbest bırakıyorlar, dahası bir de otobüs sırtında gösteri yapıyorlar.”
Satırlarım yanlış anlaşılmasın.
Kanın artık durması gerektiğini düşünüyorum ve bunun için açılımların yapılmasında fayda görüyorum.
Ancak...
Daha ilk adımlarda tökezleyen, hukuki altyapısı bile düzenlenmemiş, kanun önünde herkesin eşitliği ilkesinin kevgire döndüğü, açılımı yapanların bile frene bastığı şu haliyle değil.
Düşünün ki, 32. Gün’e katılan gazilerden biri söze “Ben de Kürdüm” diye okunabilecek “Ben de Güneydoğuluyum” diye başladı ve o da “Adaletin bu mu?” tepkisini yansıtıyordu.
Toplumun psikolojisine ve adalet duygusuna “empati” yapamayanların, rüzgâra karşı yürüyüşte güçleri çabuk kesilir.
Oysa Türkiye’nin yararı çözüme ulaşacak uzun yürüyüşün sürmesindedir.

Haberin Devamı

Açılım yaralıları
EYVALLAH SELAMI
Domuz gribi nedeniyle öpüşmek, sarılmak, el sıkmak önerilmiyor.
Soğuk bir merhaba yerine hem esprili hem de saygıyı gösteren sıcaklıkta “Japon selamı” üzerine bir yazı yazmış, Haslet’in sevimli çizgileriyle bunu yansıtmıştım.
Cevap mesajları geldi.
“Suşi yiyen kentsoylular varsın Japon selamı versinler. Biz sağ elimizi kalbimizin üzerine bastırır, Ahi selamı veririz. Başımızı eğer, eyvallah deriz.”
Farklarımız zenginliğimizdir. “Ahi selamı” bence sıcak ve güzel...
Hele kadınlarda çok hoş duracağına inanıyorum. “Nereden biliyorsun?” diye sorarsanız, söyleyeyim.
Bizim Şeffaf Oda programlarından birinde yazar Elif Şafak, sağ elini kalbinin üzerine bastırmış, yumuşacık sesiyle gülümseyerek, “Eyvallah” demişti.