Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Balyoz, başından beri tedirginlik üreten davaydı.
Adı bile 12 Mart 1971’in unutulmaz “Balyoz gibi kafalarına ineceğiz” söylemini hatırlatıyordu.
“Hukuk dışılığın” çağrışımını yapıyordu.
Anayasa Mahkemesi “hak ihlalleri” kararını verdi.
“Yeniden yargı” sürecinin kapısı aralanırken sanıkların tahliyesi için hapishane kapıları da ardına kadar açıldı.
Tutun ki...
Yeniden yargılama sonucu gelecekte “beraat” kararları verilecek.
Peki...
O generallerin, TSK’nın omurgasını dik duranların hapiste geçen yılları nasıl iade edilecek?
Mümkün mü?
Yakınlarının çektiği acılar unutulacak mı?
Gene de Anayasa Mahkemesi’nin “ittifakla (oybirliğiyle)” aldığı karar “Ankara’da hâkimler var” tesellisidir.
.................................
Başından beri öyle durumlarla “hukuk inançları” sarsıldı ki...
“Darbe planları” diye iddia edilen listelerde “rütbeli subaylar” olarak adları geçenlerden bazıları o tarihte henüz harp okullarında öğrenciymişler.
Planlarda (!) adı geçenlerin bazıları o tarihte yurtdışı görevlerindeymiş.
İddia edilen “darbe toplantılarında(!)” bulunmaları fizik biliminin temel kuralına aykırı; “madde aynı anda iki farklı yerde olamaz...”
Bu subaylar yurtdışında görevdeyken Türkiye’de düzenlenen toplantılarda nasıl olabilir?
Baskınlarda bir eve gidiliyor, ancak “aynı ismi” taşıyan başka biri olduğu anlaşılınca, baskın diğer isme yapılıyor. Ne gariptir ki her iki evde de aynı “CD kayıtları” ele geçmiş oluyor.
Bir elin bu kayıtlar olan aynı CD’leri iki eve de koymuş olduklarının “karinesi” değil de nedir?
“Darbe yapacakları (!)” öne sürülen komutanların, dönemin Genelkurmay Başkanı Em. Org. Hilmi Özkök’ün ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Em. Org. Aytaç Yalman’ın “tanık olarak” dinlenmesi isteklerini yargı makamı kabul etmiyor.
Hakkında tutuklama kararı alınan deniz subayı o sırada yurtdışında olduğu ve kaçabilmesi mümkünken hemen Türkiye’ye dönüyor, savcılığa teslim oluyor, fakat mahkeme “kaçabilir” gerekçesiyle onu da tutukluyor.
Dijital kanıtların (!) “sahte” olduğu yolundaki sanık itirazlarını destekleyen uzman raporları üzerine gereken inceleme yapılmıyor.
Daha neler var.
Yazmakla bitmez.
Hele milletvekili seçilen Engin Alan Paşa’nın hapiste tutulması...
.................................
Bütün bunlar ve daha bir sürü soru işareti uçuşurken kamu vicdanında Balyoz davası üzerinde “kuşku bulutları” toplanmıştır.
Her şey bir yana...
Ergenekon ve Balyoz davaları için Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’ın “Onlara kumpas kurdular” satırları bu davaların “dosya kapağı” olmuştur.
Hukuka güvenin sarsıldığı bir uzun süreç parantezinin nihayet kapandığını ümit etmek istiyoruz.
Çok kez yazdığım gibi “bu köşe yargı yeri değildir.”
Satırların yazarı da ne hâkimdir, ne savcı...
İddiaların tümü gerçek dışıdır ya da bütünüyle haksızdır diyemem.
Ancak...
Düşünce safhasında kalmış bile olsa kimilerinin seçilmiş hükümeti devirmek için örgütlenmiş olabilmeleri mümkün.
Ne var ki kapsamı öylesine geniş tutulmuş, soru işaretleri o denli cevapsız bırakılmıştır ki bu davalar kamu vicdanında içe sindirilir olamamıştır.
Şimdi...
“Adaletin restorasyonu başlamıştır” dileğindeyiz...