Picasso, evindeyken, sürekli bir teyp açık dururmuş.
Özel konuşmaları banda alınırmış.
Arkadaşlarıyla, evde çalışanlarla ve yaşam paletinin ebem kuşağı renklerini oluşturan sevgilileriyle konuşmaları, yatak muhabbetleri, şakaları, öfke volkanları, kahkaha şelaleleri...
Sanat üzerine söylemleri.
Bunlar harikulade birer belgesel malzemesi.
Keşke başka ünlüler de bunu yapabilseler.
Hatta siyasetçiler...
Tabii şeffaflığa yüreği yetenler!
Kimbilir dünya çapında ünlülerin özel dünyalarında ne ilginç sözcükler uçuşur.
Kıçına tekme
Bunlardan birine, geride kalan yaz
Hayfa Konser Salonu'nda tanık olmuştum.
Yaşayan orkestra şefleri arasında en büyüğü olarak kabul edilen
Zubin Mehta, konser arasında kuliste dinleniyordu.
Bir kanepeye uzanır gibi oturmuştu.
Frak ceketini çıkarmış, papyonunu çözmüştü.
İsrail'in
İstanbul'daki kültür ateşesi
- aslında temsilcisi desek daha doğru olur - Zali de Toledeo, bizi
Mehta'nın dinlendiği odaya götürmüştü.
Kameralar çalıştı.
Biraz söyleştik.
O ara dünyanın en iyi piyanistlerinden sayılan
Yeşim Bronsman, odaya girdi.
Bir ayağı alçıdaydı.
Zubin Mehta, dalga geçti:
"Ayağını hangi şef kırdı? Doğru çalsan başına bu gelmezdi."Yeşim Bronsman cevap verdi:
"Orkestrayı doğru yönetemeyen bir şefin kıçına tekme vurunca kırıldı ayağım."Karşılıklı kahkahalar.
Az sonra sahnede
Yeşim Bronsman, piyanonun başındaydı. İzleyenleri büyülüyordu.
Zubin Mehta da frakları içinde müziğin gurusu olarak orkestrayı yönetiyordu.
Çiftlikten Lütfi Kırdar'a
O
İsrail gezisinde tanıdığım ve özel konuşmalarına tanık olduğum başka ünlüleri perşembe gecesi
Lütfi Kırdar Salonu'nda izledim.
Depremzedelere yardım için
İstanbul'daydılar.
Örneğin...
Lütfi Kırdar Salonu'nda perşembe gecesi ayakta alkışlanan
Slomon Mintz'i...
İshak Perlman, Pinhas Zukerman ile birlikte gene
Slomon Mintz dünyanın en büyük keman virtüözlerinden biri.
Her üçü de milyonlarca dolarlık
Stradivariuslar, Guarneriuslar çalıyorlar.
Onların ellerine ilk kemanlarını
Amnon Veinstein'ın babası vermiş.
Amnon da dünyanın en iyi keman yapımcılarından biri.
Kemanı oluşturan yaprak gibi ince ahşap plakaları çelik kalemlerle heykel gibi yontarak yapıyor. Bazen birkaç yılda...
Yani...
Kemanın omuzları, inceden beli, düzgün kalçaları, kontrplak parçaları kalıplanarak oluşmuyor.
Yontularak yapılan gerçek bir heykel.
Slomon Mintz'i,
K. İsrail'de
Keshet Eilon Kibbuts'unda dinlemiştim.
Ayağında sandaletler, üzerinde şort, salaş bir çiftlik salonunda,
Amnon Veinstein'ın doğum günü konuğu olarak çalıyordu.
Sonra da...
Kibbuts'un ot, çiçek, tezek, odun ateşi kokularının harmanlandığı kır lokantasında hep birlikte yemekteydik.
Perşembe gecesi
Lütfi Kırdar Salonu'nda
Bilkent'in
12 ülkenin sanatçılarından oluşan orkestrasını yöneten
Şef Yoel Levi de oradaydı.
Atlanta Senfoni Orkestrası Şefi Yoel Levi de dünya devlerinden.
Levi, ABD'li
Barber'den,
Platoon filminin müziğini sanki özellik seçmişti.
Vietnam'da silahla ya da doğanın kükremesiyle... Aslında her iki ortam için de
"katliamın müziği."
Güher ve
Süher Pekineller, Mozart'ın
2'li piyano konçertosunda
(3 piyano için olanı da vardır) harikaydılar.
Hepsi de
Zali de Toledeo'nun bir telefon çağrısıyla
Türkiye'ye koşmuşlar.
Hiçbir ücret ve masraf istemeden... Angajmanlarını iptal ederek...
Bilkent Orkestrası sanatçıları da yol paralarını kendileri ödemiş.
46'ncı sanat etkinliğine imza atan
Türkiye doğumlu
Zali de Toledeo, belki yaşamının en mutlu saatlerini yaşıyordu.
O gece toplana para depremzedelere gidecek.
Ama
2000 mark eksik olarak...
Çünkü piyanolardan birini
Lütfi Kırdar Salonu adına işgüzar bir beyefendi, o gece için
2000 marka kiralamış!
Böylesine birine
"adam" diyemediğim için
"beyefendi(!)" kelimesini kullandım.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr