Güneri CİVAOĞLU
Dün, adli yıl törenlerle açıldı.
Bu yıl,
Adalet gündemin daha da ön sıralarında yer alacak.
Önce
Anayasa Mahkemesi'nde
RP'nin yargılanması büyük tartışmalar yaratacak.
Yargılama süreci, içeride ve dışarıda ilgi odağı olacak.
Adalet terazisinin düz duruşu çok sıkı gözlenecek.
Çünkü, özellikle
Türkiye dışında, bu davanın
"Askerin ağırlık koyması nedeniyle açıldığı" yolunda kaygılar var.
Hatta önyargılar...
Bu nedenle...
Anayasa Mahkemesi'nin bu davayı da duyarlıkla yürüteceği beklenmelidir.
İç ve dış kamuoyundaki kuşkulara, hatta - belki - önyargılara
"adaletin temel ilkelerine" dayalı bir duyarlı yargılama süreciyle şu mesaj verilecektir:
"RP için Anayasa Mahkemesi'ne kapatma davasının açılışında, o günlerin ağırlığı hissedilen asker rüzgarının - bir olasılıkla - psikolojik etkisi varsa bile, yargılama yapacak ve kararı verecek olan bağımsız ve tarafsız Anayasa Mahkemesi'dir."
Gerçekten...
Anayasa Mahkemesi'nin yüce yargıçları bu tür etkilere kapalıdırlar.
Kaldı ki...
O rüzgar da, hayli gerilerde kalmıştır.
Gündemde
Susurluk gibi tarihi kilometre taşı oluşturan davalar var.
Bu davaların nerelere ulaşacağı şimdiden seziliyor.
Başbakan adına tam yetkiyle konunun üzerine giden
Yüksek Denetleme Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, çok ilginç bulguları adalet önüne getirebilir.
Öte yandan...
Mesut Yılmaz, bir bakıma, temiz eller dönemini başlatmış gibi görünüyor.
Gazete başlıklarına çok ilgi çekici hatta şok etkisi yapan ve akçalı skandal iddiaları ve suçlamalar yansımakta.
Mahkemeler bu davaları görürken, dikkatler, gene yargıda odaklanacak.
Ayrıca...
Bazı devlet bankalarında, onlarla ilgili kuşku verici ilişkileri olan işadamları ve kuruluşlar için de müfettişler yoğun ve yaygın bir araştırma sürdürüyorlar.
Bu çalışmaların da, yargı önüne önemli dosyalar yığması mümkün.
Kökü
1980'li ilk yıllara kadar uzanan bir çürüme söz konusudur.
Yani...
Önümüzde yargı ağırlıklı bir işlev dönemi açılıyor.
Bütün bunlar iyi gelişmelerdir.
Türkiye üzerinde yıllardır çöreklenen ve giderek kesifleşen kirlenme bulutunu önüne katıp götürecek bir güçlü rüzgara ihtiyaç vardı.
Temiz hava solumalıydık, artık.
Ancak...
Bu oluşumla birlikte üç boyutu daha dikkate almalıyız.
Birincisi...
Şu ya da bu etkilerle, birilerinin kayırılmadığı izlenimlerinin olmaması adaletin sonuna kadar tecellisidir.
İkincisi...
Bu süreçte serinkanlı olunması, adaletin temel ilkelerinin kesinlikle gözetilmesidir. Cadı kazanlarının kurulmaması, yargısız infaz, toplumsal linç ve adalet üzerinde psikolojik baskı gibi olumsuzluklardan kaçınılmasıdır.
Üçüncüsü...
Bu denli önemli işlevi olan adalet erkinin durumuna nihayet eğilme gereğinin duyulacağı yolunda umuttur.
Mahkeme salonları, derme çatma apartman bozması dairelerden kurtarılmalı, kurumun yüceliğine yaraşır bir görüntüye kavuşturulmalıdır.
Mahkeme salonlarına, bilgisayar / stenolar yerleştirilmelidir.
Yargıç ve savcıların bağımsızlıkları, daha özenle korunmalı. Siyasi iktidar baskılarından arındırılmaları yolunda daha güvenli düzenlemeler yapılmalıdır.
Yargıç ve savcılara yakın korumalar verilmeli. Tıpkı subaylar ve polisler gibi güvenlik önlemleri alınmış lojmanlara yerleştirilmelidirler.
Mahkeme kalemleri ve arşivleri süratle bilgisayara geçirilmelidir.
Yargıç ve savcılar için çalışma odalarına bilgisayar, faks, telefon, sekreterya gibi olanaklar sunulmalıdır.
Yargıç ve savcı başına dosya adedi makul hadlere indirilmelidir.
Mahkeme personeli de son derece zor koşullar içinde görev yapıyorlar. Çağdaş sistem için onlara bilgisayar kursları açılmalı, "uzman kadro" olarak nitelendirilmeli, ek ödemelerden yararlanmalıdırlar.
İnsan hakları da, hem genel hem özel boyutlarıyla gündemde olacak.
Örneğin...
DEP milletvekillerinin hala hapiste olmaları... Düşünce suçları... Demokrasi, özgürlük, kimlik gibi konularda
Türkiye'nin artık çağdaş konseptlere ulaşması gereği...
Özel boyut ise,
Türkiye insanının yurttaşlık haklarını kullanabilmeleri sorunudur.
Örneğin...
Kırıkkale'de cephanelik patlar,
Senirkent'te toprak kayar, kitlesel kıyım gibi trafik kazaları olur, kentleri her yağmur yağması sonucunda sel basar, insanlarımız çukura yuvarlanırlar, insanlarımızın üstüne elektrik kablosu düşer, ölürler...
Ama...
Bunlar nedeniyle vatandaşlarımız, karşılarında sorumlu ve zararlarını karşılayacak tazminat ve muhatap bulamazlar.
Devletin duvarına,
Memurin Kanunu zırhına çarparlar...
Bütün bunlar düzeltilmelidir.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr