Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Şu an faks yazdığım için, siz, ne titreyen sesimi ne de gözlerimden akan yaşları göremiyorsunuz.
Bir süre önce kız kardeşim intihar etti.
Herkesin imreneceği kadar güzeldi.
Yaşamayı da çok seviyordu.
Bir gece az ilerdeki hasta teyzeme bakmak için, gitmek üzere dışarı çıktı.
Sokaktan geçen bir adam onu kolundan çekerek zorla arabasına bindirmiş, sonra da ıssız bir inşaata götürerek tecavüz etmiş.
Bütün bunların arkasından da o kadar kötü dövmüş ki, kardeşimi bulduklarında şuurunu yitirmiş gibiydi.
Yüzü tamamen şişmiş ve morluklarla doluydu.
Bütün vücudu yara, bere içindeydi.
Tecavüz eden adam yakalandı.
Fakat bu kardeşim için hiçbir şey ifade etmiyordu.
O günden sonra bir daha güldüğünü hiç görmedim.
..........Bir sabah uyanıp banyoya gittiğimde kardeşimin kendisini astığını gördüm.
O cani, kız kardeşimin ve benimle birlikte bütün ailemin hayatını çaldı.
Şimdi ise aftan yararlanıp dışarı çıkacak.
..........İnsanlıktan çıkmış hayvan dışarıya salınacak ve kimbilir kaç kızcağıza da saldıracak?
Böyle adalet olmaz."
Yukarıdaki satırlar, masamdaki tomar tomar mektup, faks ve İnternet mesajlarından sadece biri.

Dram

Gündemde af var ve böylesine acılı satırların yanı sıra dört duvar arasından da yürekleri kanatan mektuplar alıyorum.
Bir anlık öfkeye kendini kurban edenlerin, kendilerini, ailelerini kurban eden kader muhkumlarının anlatımları... Ekonomik koşulların, çerasizliğin, bunalmışlığın harama yönelttiklerinin pişmanlık satırları...
İçeride, en sağlıksız koşullarda, uyuşturucu bağımlılarının hezeyanlarından, haraç verme zorunluluğuna kadar uzanan katlanılmaz bir yaşam.
Gece tuvalete gitmenin dahi çok tehlikeli bir macera sayıldığı ortam.
Ya bir cinsel taciz girişimi ya da falçata darbesi ile karşılaşmak.
Havasız, soğuk, balık istifi gibi koğuşlar.
İnsanların hayata yeniden kazandırıldığı değil, adeta yeniden suç işlemek için yetiştiği bir bataklık.
Kavgalar, isyanlar, yorgan yakmalar, rehin almalar... Bütün bunların ortasında gün sayarak, bir an önce ailesine, dostlarına ve düzgün bir hayata dönüş yapabilmek için sabır taşıyla yarışanlar.
Ve fikir özgürlüklerine pranga vurulanlar.

Tüpten çıkmış

Psikolojik ortama da işaret etmeliyim.
DSP'ye göre Cumhuriyet'in 25. ve 50 yıllarında genel aflar çıkmış.
75. yılda da devlet bu jesti yapmalı.
Daha seçimlerden önce DSP bir gerekçeyle "AF" vaadinde bulundu.
Bunu programına koydu.
Şimdi iktidar.
İçeridekiler ve onların dışarıdaki yakınları, aylardır adeta af beklentisine itilmiş durumda.
Macun tüpten çıkmış.
Geriye sokulması zor.

Bıyık ve sakal

Hala içleri yananlarla, dört duvar arasındakilerin dramları arasında sıkışmış iki harf; AF.
Ayrıca başka çelişkiler arasında da sıkışmış.
Devlet, şahıslara karşı işlenmiş suçları affetmekte yetkili.
Kendine karşı işlenmiş suçları affetmiyor.
Ama...
Bu yetkiyi nereden alıyor?
Bunları kamu vicdanı kabul etmezmiş!
Hangilerinin kamu vicdanı tarafından kabul edileceğini ve hangilerinin edilmeyeceğini belirleyen ne bir araştırma var ne bir kıstas.
Bu suçların sadece belirli bir bölümü indirilecekmiş.
Devlet mi yoksa fert mi?
Devlet, fert için değil midir?
Bireylere karşı işlenmiş suçların failleri hatta bazı caniler için en azından belirli bir yerde ikamet ve gözetim zorunluluğu getirilemez mi?
Bu af yeterince sosyal yara saracak mı?
İçeridekilere hiçbir eğitim verilemiyorsa ve dışarı çıktıklarında iş temin edemiyorlarsa, en azından her işyerine yüz işçiden birinin eski mahkum olacağı ilkesi getirilemiyorsa topluma nasıl kazandırılacaklar?
Eğer gerçekten bir 75. yıl kavramı var ise, bu af yeterince cesur bir girişim olarak da görünmüyor.
Sosyal barışı sağlayabilecek hükümleri getirecek yerde, bazı Anayasa hükümlerinin arkasına çekiliyor.
Pişmanlık Yasası çalışmaları bile yeterince açıklıktan ve çözüm üretmekten yoksun.
Çünkü...
O parantezin içinde de, bir yanda şehit aileleri, şehit kanı, gazi acısı var... Öte yanda dağdakileri indirmek çabası.
Af gibi çok zorlu bir konu galiba fazla aceleye geliyor.




Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr