Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Bayram varmış dışarda... Seyran varmış.
Bilmez mahkum... Gardıyan söyler.
Arif Nihat Asya"


Bayrampaşa ve Adana cezaevlerinde isyanlar, yatıştı.
Ama...
Küller altında, her an yeni alevlenmelere neden olacak korların, hala varlığını sezebilmeliyiz.
Dün konuştuğum Prof.Dr.Özcan Köknel şöyle anlatıyordu:
"Siyasi iktidardan af sözü almış olan 70 bin mahkum, bütün geleceğini, bütün umudunu bu noktaya odaklamış.
Her an ruhsal patlamalar yapabilir."
Bayrampaşa Cezaevi'nde tutuklularla konuşan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici de "uzun süredir af beklentisi nedeniyle onların gergin ve morallerinin bozuk olduğunu" söyledi.
İstanbul YARGISEN Başkanı Ali Yazıcı, aynı gözlemi paylaşıyordu:
"Tutuklu temsilcileri tek konuda yoğunlaşmış bulunuyorlar; Vaadedilen af...
Gerilim sürüyor.
Şimdi yatışmış olsa bile her an yeniden tepkiler beklenebilir.
Sadece tutuklular değil, tutuklu aileleri de büyük bir gerilim içinde.
Onlar arasındaki iletişim de tansiyonu yükseltiyor."


Aspirin olmaz

Prof.Dr.Özcan Köknel'e, sordum:
"Psikolojik yaklaşımlarla tansiyon düşürülebilir miydi?"
Köknel, "bazı ciddi hastalıklar aspirinle tedavi edilmez" anlamında bir mesaj verdi:
"Bu gerilimi düşürebilecek tek şey, siyasi iktidarın en yetkili isimlerinin yapacakları bir açıklamadır.
Affın, verilen söz doğrultusunda çıkacağını... Kapsamını ve zamanını açıkça bildirmelidirler."
Köknel, elbette net bir yaklaşım ortaya koyuyor...
Ama...
Gene de, tutukluların af dileklerini böyle şiddet izlenimi veren eylemlere dönüştürmeleri yanlış.
Sağduyulu gösteriler daha etkili olur.
Aksi halde...
Devleti, zor karşısında geri adım atmış gibi bir psikolojiye iterler ki...
Bu onların beklentileri için yarar sağlamayabilir.

Gerçeği görelim

Sonuç olarak şunlar söylenebilir...
1) Devlet verdiği sözü tutacağını açıklamalıdır.
2) Bu affın kapsamı konusunda MHP ve DSP arasındaki anlaşmazlık, bir formül bulunarak süratle giderilmelidir.
3) Affın kapsamı konusunda genel ilke, "yargının 'sıfır' noktası olduğu"dur.
O noktadan sonra Anayasa'nın koyduğu yasakların ötesinde, "şu suçlara af olabilir, bu suçlara olamaz" gibi siyasi bir tercih, adaletin "genellik" ilkesine ters düşer.
4) Türkiye bütçesinin sadece binde 7'si Adalet Bakanlığı'na harcanmaktadır.
Bir mahkumun aylık maliyeti 160 milyon liradır.
Bir mahkuma ayrılan 3 öğün yemek bedeli sadece 700 bin liradır.
Hapishanelerde balık istifi gibi insanlık dışı koşullarda yaşanmaktadır.
Çoğunda hala kaloriferler yanmıyor.
Sağlık hizmetleri verilemiyor.
Bu bütçe, bu cezaevleri kapasitesi... 70 bin mahkumu taşıyamıyor.
Mahkumların yeniden topluma kazandırılması işlevi de bu koşullarda mümkün değil.
O artamda hapishaneler, suç eğitim merkezlerine dönüşmüş.
5) İnfaz Yasası'nda bir değişiklik ya da Af Yasası'yla Anayasal suçların dışında kalanların en az 50 binini dışarı çıkartmak, popülist değil, gerçekçi yaklaşımdır.
Böylece eldeki olanaklarla, geri kalanlar için güvenli, çağdaş, topluma kazandırıcı bir infaz süreci ve ortamı sağlanabilir.
Bu arada Adalet ve Cezaevleri Reformu'yla, ceza sistemi - belki - uygar bir yörüngeye de oturtulabilir.
Son söz: Affın zamanlaması en geç yılbaşı öncesinde, bayram arefesidir.


Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr