Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

ÇOK üst düzeyden dinlediğimi paylaşayım: “Bir çalışma grubu Kürt açılımını koordine etmekle görevlendirildi.
Açılımı bütün boyutlarıyla planlıyor, uygulama ve zamanlamalı ajandayı belirliyor.”
Burada Washington, Brüksel, Bağdat, Şam, Erbil olan sınır ötesi diplomasi coğrafyası ile Türkiye’nin içindeki hukuk, siyaset, asker, kamuoyu coğrafyası da çalışma grubu kurmaylarının masası üzerine yatırılmış durumda.
Washington’da PKK liderlerini “uyuşturucu kaçakçısı” olarak kriminal sicile alındıklarının açıklanmasından, Abdullah Öcalan’ın Kandil’deki, Mahmur’daki PKK’lılara “gruplar halinde ve silahsız olarak Türkiye’ye gelmeleri” çağrısının da “plan dışı” olmadığını düşünüyorum.

Ajanda yazılmıştı
Seçilmişler
DAHASI... “Barış grupları” diye adlandırılan ve Türkiye’ye gönderilen Kandil PKK’lılarının, Mahmur’dan gelenlerin “hiçbir silahlı çatışmaya girmemiş, eylemlerde yer almamış, suça katılmamış olanların özenle seçilmediklerini” düşünmek için “saf” olmak gerekir.
Hatta bu seçilmişlerin, onların kod adlarının önceden “güvenilir gizli kanallarla” Türkiye tarafına bildirilmesi, mutabakat sağlanması sürecin yürümesi için aklın yoludur.
Türkiye’nin gizli servis arşivleri ve tutuklu PKK’lılar arasındaki istihbarat kaynakları, gelenlerin sicillerini röntgen filmi gibi ortaya çıkartacak güçtedir.
Sanıyorum istihbarat diliyle listedekiler için “temiz” kaydıyla “yeşil ışık” yakılmış olmalıdır.
Bütün bu sürecin tamamlandığını, geriye mutabakata varılmış isimlerin gelmelerinin kaldığı bir varsayımdan öte küresel yöntemdir.
İfadelerden sonra, sabıka araştırması gıyaplarında sürdürülmek üzere serbest bırakılmaları, başka türlü nasıl mümkün olur?
Aralarından bir ya da birkaç kanlı eylem faili çıksa ve içeri alınsalar süreç tıkanır.
Buna neden olacak bir “casting” göze alınamazdı.

Netameli
ÖYLE görünüyor ki, böyle bir durum PKK’nın, DTP’nin ve de sınırların ötesindeki bütün coğrafyaların ve aktörlerin en istemeyecekleri şeydir.
Netameli ve çok duyarlı bir süreçten geçiyoruz.
Kundaklanması ve sabotaj tezgâhlarının devreye konulması örneklerine rastlayabiliriz.
Bu tuzaklara düşmemek, onları aşmak gerekir.
Sınırda, Kandil’den, Mahmur’dan gelenleri karşılayan topluluk, bir açıdan bakılırsa, “gövde gösterisi” olarak yorumlanabilir ancak karşı açıdan bakılırsa “silahların susması” ve “kanın durması özlemidir” diye de okunabilir.

Haberin Devamı

RAYINDAN ÇIKMASIN

Ajanda yazılmıştı

BURADA DTP’nin deneyimli Genel Başkanı Ahmet Türk’e de daha “bilgece” siyaset çizgisi ve üslup misyonu yükleniyor.
Her vesileyle “Sayın Öcalan taraf olarak kabul edilmelidir. O isteyince bakın neler olabiliyor” gibi söylemler onun sandığı artılardan çok daha fazla eksiler üretiyor.
O söylemese de her şey açık.
“Barış grupları” diye adlandırılan ve Habur’dan “Türkiye’ye dönüş” yapanların, talimatı nereden aldıkları zaten gazete sayfalarında, TV ekranlarında açık açık yayımlandı.
Dönüşteki İmralı çıkışlı yol haritası bilinmeyen şey değil ki...
Hal böyleyken Ahmet Türk’ün, İmralı’da yatan Abdullah Öcalan’ı devlete “resmi muhatap” olarak önermesi, hem -şu aşamada- olmayacak duadır, hem de psikolojik ortamı bozar.
Süreci rayından çıkartır.
Katarı devirir.
Oysa... Bu mu olur istenen?
Şu satırlar yazıldıktan sonra değişmezse, Milliyet’in manşeti olayın nabzını yansıtıyor; “DEVAMI GELSİN...”
Yani...
Hem silahı bırakıp gelenlerin, hem sürecin, hem ortak aklın devamı gelmeli.
Bu sürecin bir de “oy” getirisi hesapları var.
DTP, keskin bir dil kullanarak, beklentileri yükselterek ve ayranları kabartarak önümüzdeki seçimde yüzde 10 barajını aşmak istiyor olabilir.
Doğal... Politika oyunun kuralı sandıkta kazanmak...
Ama...
Süreci raylarından çıkaracak politikalar tam tersine DTP’yi zora sokabilir.
Demokrasi ve barış kardelen çiçekleri gibidir. Özenle korunmalıdır.