Mısır’da Mursi’nin darbeyle devrilmesinde, Suriye’de Esad’a karşı Ankara politikasında, hatta Kürt sorunu için çözüm sürecinde, haklı eleştiriler kadar bir diğer etken daha var:
“İktidara yarar mı?”
Muhalefetin tabiatında elbette bu “siyaset turnusol kağıtları” her ülkede vardır.
Olayın karşısında turnusol kağıdının aldığı renge göre tavır belirlenir.
Ama...
“Kantarın topuzu kaçtı mı” halktan/tabandan tepki dalgaları yükselir.
Muhalefet olmanın tabiatındaki karşı tavır “makulü normalde aramanın” akıl bileşkesine doğru hareketlenir.
Şimdi böyle bir örneği vereceğim:
GÜNEYDOĞU’NUN SESİ
PKK’nın yeni patronu Cemil Bayık’ın bir süredir tekrarladığı tehditler, bölge halkı arasında tedirginlik yaratmıştı.
Son olarak “çekilmeyi durdurabiliriz, geri çektiğimiz gerillayı yeniden Türkiye dağlarına göndeririz, devlet harekat yaparsa, aynıyla cevap veririz” söylemi, halkta rahatsızlık yarattı.
Bölgeden gelen haberler “toplumun bu söylemlere tepkilerini” yansıtıyor.
Savaş yorgunu halk artık kan istemiyor.
“Çocuklarımız ölmesin” ortak iradesi oluşmuş bulunmakta.
PKK’nın şiddete dayalı otoriter tehdidine rağmen bu seslerin yükselebilmesi önemlidir.
“Toplumun nabzına uymayan buyurgan ifadelerin ve tavırların” altındaki boşluğu gösteriyor.
PKK’nın içindeki kafasına buyruk bazı gruplar bu ana kuralı değiştirmez.
Bölgede politika yapacak olanlar -silahlı ya da silahsız, hepsi- tabanın ortak iradesini dikkate almak ve “ortak akıl” üretmek zorundalar.
Yani...
Çözüm süreci için Kandil’deki patronların söylemleri elbette “önemsizdir” demiyorum ama “sadece o söylemlere endeksli yorumlar yapmak, politikalar çizmek hatalı olur” diye okuyun “aklın yolu” ifadesini.
Aynı şeyi legal muhalefet için de düşünmek gerekir.
Çözüm sürecinde iktidarın “Habur’da mobil mahkemeden” başlayarak elbette yanlışları oldu.
Bunları eleştirdik.
Ama...
Çözüm süreci “stratejidir” ve doğru olanıdır.
“Habur’daki mobil mahkemeden” tutun da sürecin “3 kez değişen adına” kadar eleştirilen/eleştirdiğimiz yanlışları ise “taktiklerdir.”
Taktiklerdeki hatalar, strateji sapması olmadıkça doğru yolda kalıştır.
Pusulanın ibresinin göstermesi gerektiği yöndür.
İşte bölgeden gelen “süreci dondururuz, gerillayı geri göndeririz” gibi Kandil tehditlerine karşı tepkiler ve “barış için ortak irade” çözüm sürecinde stratejinin doğruluğunu gösteriyor.
Barış olmayacak da ne olacak?
Gene oluk oluk kan akması seçenek midir?
2013 Türkiye’sinde kanın durmuş olması, ekonomide rahatlama işaretleri, bölgedeki toplum psikolojisini olumlu etkiledi.
Silah sesine alışkın kulaklar artık temizlendi.
Kimse barut kokusu, kan, dehşet istemiyor.
İyiye ve normale alışkanlık oluştu.
AĞAR’IN TEŞHİSİ
Yazın ortalarında bir gece İçişleri -eski- Bakanı Mehmet Ağar’la bir masada aynı gruptaydık.
Sorunu ve bölgeyi kuşkusuz en iyi bilenlerin arasındadır.
“Kan ve şiddet artık bitmiştir. Toplum barış istiyor. Kimse bunu değiştiremez. Barış mutlaka olacaktır” demişti.
Şu son tepkiler de bu yorumu doğrulamakta.
Yeter ki, süreci yönetenler oy hesapları ya da başka siyasi kaygılarla bu yolda geri vitese geçmesinler.
Türkiye, Avrupa’nın eşiğindeki uygar bir ülke olarak çözümü demokratik çerçevede kurabilir.
İç savaşlarla toplumsal depremler geçiren diğer bölge ülkelerinden, “Türkiye farkı” ortaya konmalıdır.