ABDULLAH Öcalan’ın “yol haritası” için “çözüm” değil, “engel” yorumu yanlış olmaz.
“Türkiye’den ayrılmam” diyor ama sıraladığı koşullar sonunda bu söylemin sadece “dekor” olduğu açıkça görülüyor.
Kürt bölgesi diye bir coğrafyada yerel yönetimler bakınız ne yetkiler istiyor...
“Kürtçe eğitim, öğrenim, spor ve din işlerini örgütlemek, yönetmek, meclisini ve belediyelerini oluşturmak, TC jandarmasının da tanıyacağı kendi öz savunma gücünü oluşturmak...”
“Tek devlet ve tek bayrak” başlığı altında “Türkiye isterse bu coğrafyada bayrak da gösterebilirmiş...”
Bu önerilerden özellikle bazıları nasıl kabul edilebilir?..
Gerçi “zamanın ruhu” artık kanın durmasını dayatıyor ama çözüm yerine gerilim üretecek ölçüsüz isteklerle bir yere varılmaz.
Sadece açılım girişimi daha yolun başında kundaklanmış olur.
Bu da zaten İmralı’dan gelen mesajda altı çizilerek gösteriliyor.
“DTP, bu derin görüşün bilincinde olmazsa, aşılır.”
Yani...
“Ya DTP bu koşullar zemininde görüşme masasında kalır ya da DTP’nin vereceği sözler havada kalır, PKK tarafından dikkate alınmaz.”
ANKARA’NIN POLİTİKA REFLEKSİ
ANKARA‘nın bir politika refleksi var.
Önemli sorunlarda engellemelerle karşılaştığında “Biz tek taraflı olarak gerekenleri yapmaya devam edeceğiz” diyor.
Kıbrıs’ta, AB ile ilişkilerde böyle zaman parantezleri açıldı.
Kantarın topuzunu kaçırmamak koşuluyla doğru olan da budur.
Kıbrıs sürecinde, Rum yönetimi bu politik refleks sonrası ABD ve AB merceklerinde olumsuz izler bırakmıştı.
AB sürecinde de “Siz tam üyeliğe kabul etmeseniz bile sosyal, hukuksal, siyasal ve ekonomik AB kriterlerini biz yerine getirme aşamalarını sürdüreceğiz” tavrı yanlış değildir.
Sınırlar içinde çağın bu en büyük projesinde Türkiye, kendi yapısını restore etmektedir.
Kürt sorunu da böyle görülmeli.
Türkiye, demokratik bir açılımın bütün kuralları ve kurumlarıyla işletileceği bir restorasyonu aşama aşama hayata geçirmelidir.
Buna omuz vermek, katkıda bulunmak gerekir.
Vazgeçilmez değil
ELBETTE ... Öcalan, makulü normalde arayarak PKK’nın silah bırakması için ağırlık koyarsa, DTP de ayranları kabartmazsa, sürecin yararlı aktörleri olabilirler.
Ama...
İkisi de “vazgeçilmez” değillerdir. Onların ayak sürümeleri halinde bile Ankara, insan haklarına dayalı ve tüm kurumlarıyla-kurallarıyla işleyen bir demokrasinin gerektirdiği düzenlemeleri, açılımları yapar.
Son tahlilde bu ülkenin vatandaşı olan Kürt kökenlilerin büyük çoğunluğu, yapılanları değerlendirecektir.
Kimlerin aslında kendileri için oynadıkları, “çözüm” başlığı altında “çözümsüzlük” ürettiklerini göreceklerdir.
Zaten her şeyin sihirli değnek dokunmuşçasına bir anda çözüme ulaşacağını ummak saflık olur.
Zamana yayılmış bir planın aşamalarında kanın azaldığı, tek tük nokta eylemlere dönüştüğü bir gelecek daha gerçekçidir. IRA da, ETA da sıfırlanmış değiller. Hâlâ parmakları tetikte olanlar var.
Ne var ki onlar giderek marjinalleştiler.
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025