Fısıltı Gazetesi ile yayılan kuşkular, Anavatan'ın ekonomi kaptanlarından Ekrem Pakdemirli ve hatta Demirel'in - aslında ufuktaki tehlikeye işaret eden bir uyarı da olsa - söylemleriyle büsbütün alevlenmişti.
Bono ve tahvil gibi kıymetli devlet kağıtlarının vadelerinin uzatılacağı ve böylece devlet borçlarının konsolide edileceği, bazı ülkelerin dış borçlarını ödemeyeceğini ilan ederek morotoryuma gittiklerinden sözedilmesi, develüasyon imaları zaten bıçak sırtında yürüyen ekonomiyi daha da duyarlı hale getirmişti.
Ecevit, dün "bunların hiçbirinin hükümet gündeminde olmadığı" güvencesini verdi.
Nispeten, bir ferahlık esintisi oluştu.
Talihsiz tarih
Ne yazık ki,
Ecevit'in bu söylemi, ekonominin yılın ilk
3 ayında
8,4 oranında küçüldüğünün açıklandığı güne rastladı.
Güvencenin etki katsayısı düşük oldu.
Ekonomide durgunluğun, zehirli sarmalda inişe geçerek küçülmeye dönüştüğü rakamlarla da görülmekte.
Gayrisafi yurt içi hasılada faiz ve kira gibi sermaye ve rant gelirleri
yüzde 57'ye yükseldi.
Örneğin, ekonomi küçülürken bankalar
yüzde 7,8'le büyüme rekortmeni oldular.
İflasların, protesto olan senetlerin, üretimini düşüren, kapanan ya da kapanma eşiğindeki fabrikaların, atelyelerin, dükkanların
hayat suyu bankalara akmış.
Bankalar kanalıyla rant sağlayan varlıklıların yanı sıra, bir süredir, maaşlı ve ücretliler de küçük dahi olsa pay alma peşinde.
Günlük repo, maaşın dövize yatırılması ve gerektikçe TL'ye çevrilmesi insan manzaralarımız.
Öte yandan
reel ekonomi, yani,
üreten kesimin Milli Gelire katkı payı sadece yüzde 43.
Sanayinin, serbest meslek ve hizmetlerinin, ulaştırmanın, inşaatın çökmekte olduğunu belirtelim.
Bu sektörün patronları kadar çalışanlarının da durumları ve gelecekleri kritik.
Böyle bir ekonomik tabloda başbakanın sözel güvenceleri, bugünler için geçici bir rahatlama sağlasa da, çözümler üretilmezse ufuktaki kara bulutlar üstümüze çökebilir.
Sağduyu
Şu aşamada sırf
IMF'ye hoş görünmek için bir develüasyon, son derece yanlış olur.
1.
Türkiye'nin
22 milyar dolar döviz rezervi varken, bunun ne gereği olabilir?
2. Memur ve işçilerin zamları daha gerçekleşmeden, yüksek oranda bir develüasyonla geri alınmış olur.
3. Yüksek reel faiz nedeniyle devlet kağıtlarına yönelmiş olan dış ve iç fonlar, develüasyonu, - 1994'de olduğu gibi - başka para ayarlamalarının da izleyeceği kuşkusuyla yeniden dövize dönüşür ve kaçar.
Ekranlarda ışık hızıyla sınır değiştiren parayı, böyle bir ortamda tutamazsınız.
4.
Develüasyon, konsolidasyon ve morotoryumdan bahsedilen bir ülkeye kimse kredi vermez.
O ülkenin çıkaracağı kağıtlara da güven duyulmaz.
Ecevit'in açıklaması bu bakımdan iyi olmuştur.
Ama, keşke devletin yönetiminde böylesine duyarlı konularda söylem akordu yapmak zorunda kalmasaydı.
Kısır döngü
Türkiye'de devletin hizmet ve yatırım bütçesi, neredeyse sıfır.
Kaynaklar faize ve maaşlara gidiyor.
Sanayinin duruş nedeni, temelde işletme sermayesinin olmayışı.
Bankaların kaynaklarını yüksek faizle devlet emiyor.
Bu denli pahalı banka kredisiyle hiçbir fabrika, üretimini sürdüremez.
Özel kesimin eskiden almakta olduğu dış krediler de durdu.
Öte yandan...
Devlet bile ödemesi gereken borcu kadar dış krediyi ancak bulabiliyor.
Özel kesim yeni yatırıma, hatta üretimini sürdürmeye yönelemiyor.
Üstelik, sınırlar delik deşik.
Uzakdoğu'nun dampingli mallarından,
İran'ın karpuzuna kadar kaçak ürünler, kanserli doku gibi piyasayı sarmış bulunmakta.
Örneğin tekstilde, sınırlarımızdan buradaki iplik fiyatına kaçak konfeksiyon mal giriyor. Bununla rekabet edilebilir mi?
Vergi reformu yaparak vergi gelirlerini düşürmek gibi bir negatif mucizeden(!) sonra, ekonomiyi de küçültme başarısını(!) beklemeliydik.Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr